Google News' te Takip Edin

Bingöl genç haberleri google

DOLAR 32,4470 % -0.13
EURO 34,7840 % -0.56
GRAM ALTIN 2.446,55 % 0,42
ÇEYREK A. 4.000,11 % 0,42
BITCOIN 64.436,02 1.683
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava 28°
Google News

Çay bahçelerini “Cafe”ye dönüştüren Bingöllü: Yusuf Erdoğmuş

Bingöl’ün Genç ilçesinden 1983 yılında İstanbul’a gelip ayakkabı boyacılığından otobüs muavinliğine, Gülhane çay bahçesinde başladığı komilikten garsonluğa, şeflikten mekan sahipliğine kadar sektörde duayen olarak kabul edilen Yusuf Erdoğmuş’u. sahibi olduğu Şato Cafe’de geçmişten bugüne sorularımızı cevapladı.

Son Güncelleme :

14 Mart 2013 - 15:48

Çay bahçelerini “Cafe”ye dönüştüren Bingöllü: Yusuf Erdoğmuş
Çay bahçelerinin “cafe” olma sürecini başlatan kişi olarak kabul gören Erdoğmuş, hemşerilerine sahip çıkarak, onları yanında istihdam ederek büyümüş, büyüdükçe daha çok paylaşmış. Geldiği toprakları asla unutmayan Erdoğmuş, “Ben bölgesel milliyetçiyim” sözleriyle kendini tanımlıyor.
Söz konusu Doğu’dan gelen işsiz gençler olunca kendisini “profesyonel olmamakla” niteleyen Erdoğmuş, bu durumdan da şikâyetçi değil. Geleceğe umutla bakan Erdoğmuş, Kürt sorunu konusunda da “Devlet kan davası güdemez” diyor. İşte Bingöl’ün Genç İlçesi’nden gelerek, İstanbul’un en tanınmış yüzleri arasına giren Yusuf Erdoğmuş’la gerçekleştirdiğimiz röportaj…
Öncelikle sizi bir tanıyalım, Yusuf Erdoğmuş kimdir?
Bingöl İli Genç İlçesi, Sarısaman Köyü’nde 1967 yılında dünyaya gelmişim. İlk ve ortaokulu Genç Yatılı Bölge Okulu’nda okudum. Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1983 yılında İstanbul’a geldim. O zamanlar Eminönü Yeni Cami önünde ayakkabı boyacıları meşhurdu. Hala da devam ediyor. İlk sığındığımız yer olan Eminönü’nde tanıdıklarımızın yanında ayakkabı boyacılığı ile gurbet hayatımız başladı.
O zamanlar kaç yaşındaydınız?
16 yaşlarında idim. Yaklaşık üç ay gibi bir süre ayakkabı boyacılığı yaptıktan sonra otobüs bileti kulübelerinde otobüs bileti sattım. Daha sonra yaklaşık üç yıl kadar otobüste muavinlik yaptım. Gülhane Parkı’nda yaz ayları çok eğlenceli oluyordu. Orda kendime bir iş buldum.
Orada mı başladı Cafe hikâyeniz?
Evet, bu sektöre başlamamız orada başladı. Komilik ile başladım. Sezonluk bir işti. Yaklaşık 11 sene orada devam ettim. Askerlik arası var sadece. Orada bazen aklıma geldikçe beni duygulandıran güzel şeyler oldu.
Yanınızda Bingöllü başka kimseler var mıydı?
O zaman Bingöl’den, özellikle Genç’ten köylü, akraba, hemşeri duyan herkes yanıma gelirdi. Köyden gelmiş Türkçe bilmez, okuma yok, yazma yok, garibanlık had safhada. Her dönem yanımda yüzlerce kişiyi işe aldırırdım. Allah rahmet eylesin, o dönemde patronum Cihat Sever, bir gün beni yanına çağırdı, ‘Yusuf neden senin bölümünde bu kadar fazla kişi çalıştırıyorsun?’ diye sordu. Bunu benden önce müdüre sormuş, müdür de Yusuf köylülerini yanına alıyor demiş, ben de “Evet efendim, okuma yazma bilmeyen bu köylülerimi bıraksam sokakta kötü işlere başlayacaklar. Başları derde girmesin diye işe aldırıyorum” dedim. Sağ olsunlar bizi severlerdi, koskoca Gülhane’de her bölümde Bingöllü vardı. Amacımız insanımıza sahip çıkmaktı. Bulaşıkhanede başlatır, çayhaneye, oradan komiliğe ve oradan da garson olup yetişirlerdi.
‘Bende bölgesel milliyetçilik var’
İstanbul’da yaşayan Bingöllüleri genel olarak sektör olarak değerlendirdiğimizde Kiğılıların börekçi-memur, Yayladerelilerin sanayici, Adaklıların inşaat-tekstil, Karlıovalıların inşaat-müteahhit, Solhanlıların inşaat, Bingöl merkez köylerinin burma kadayıf işinde iken, Gençlilerin yüzde 90’ını cafe-restaurant işleten olarak görüyoruz. Bu sektörün piri olarak kabul edilen Yusuf Erdoğmuş olarak bunun sırrını açıklar mısınız?
Gülhane Parkı’nda bu işe başladığımda hiçbir hemşerimiz yoktu. Bu sektörde naçizane insanıma faydalı olabildiysem bu beni mutlu ediyor. Allah’a şükür ediyorum. Hemşerilerimizin bu sektörde başarılı olmaları bizleri mutlu ediyor ve gururlandırıyor. Bu sadece burada değil, şu an Bingöl’de bu sektörde güzel yerler yapanların hepsi beraber çalıştığım ve bizim buradaki isimleri Şelale, Cordon, Yalı olan işletmelerde başarılı hemşehri kardeşlerimdir. Bölgemizin insanını bilirsiniz, köyden çıkan Yusuf Erdoğmuş ne iş yapar, onlarda orda olur, orda çalışırlar. Bu her sektörde örnek alınır. İnanın şu anda üçüncü kuşaktan gençler yine bizim yanımızda, beraber çalışıyoruz. Bu sektörde başarılı olmuş, istihdam sağlamış olan her insanımın başarısı, beni mutlu ediyor. Biz burada sadece iş değil, aynı zamanda çalışanların bankası görevini de yürüttük. Aldıkları maaşların önemli bölümünü köylerine gönderdik. O sırada Genç’te bir mahallede kendilerine ev yapmaya başladılar. Hatta bu mahalleye de senin adını verelim diye teklif ettiler. Tabiî ki bu bizleri duygulandırdı ama kabul etmedim. Biz burada birçok şey öğrettik, o yaştaki gençlerin haftalık izin günlerine dahi müdahale ediyordum. Nereye, kime gidiyorsun. Bunu soruyorduk. Çünkü ortam köyden gelen için tuzaklarla doluydu. Birileri onları kandırıp yanlış işlere bulaştırmasın diye. Taki, İstanbul büyükşehir belediyesi sahildeki işletmelerimizi yıkana kadar devam etti. O zaman yanımda 382 kişi çalışıyordu. Bunların yüzde 90’ı Bingöllüydü. Ben bölge ayrımı yapmıyorum ama bölgesel milliyetçilik vardır bende. Hepimizin bildiği gibi, Cuma günü hutbede okunan en son Ayet-i Kerime’de “Allah’u Teâlâ yakınlarına ve akrabana bakmayı emrediyor” diyor Yüce Yaradan. Biz bunu hep yaptık. Bingöl insanı sadıktır. Bingöl insanı babama, dedeme Allah için hürmet ediyorlardı. Bununla büyüyen biri olarak içimde hep bu vardı, Allah bana imkân verse de, bu insanlara yardım edebilsem diyordum. Evet, o içimdeki duygu geçekleştiği için ayrıca Allah’a şükürler ediyorum. Bu benim çocuklarıma vasiyetim olacaktır. O insanların babamıza olan o büyük saygılarından dolayı, ben de, çocuklarım da onlara saygı gösterecektir.
Köyünden kaçan yanınızda soluğu aldı yani, öyle mi?
Evet, aynen öyle, okuldan kaçan, babasına küsüp İstanbul’a kaçan herkes, mutlaka bana gelirdi. Babaları da beni arardı, oğlum kaçtı geldi, gördün mü? Aman sahip çık, diyorlardı. Yanımıza gelmese de, hemen buluyor ve sahipleniyordum. Halen de öyle devam ediyor. Bizim yerlerimiz yıkıldıktan sonra, 382 kişi boşta kaldı. Duyuyordum, şu işe bulaştı, böyle oldu diye. İşimizin en kötü döneminde bile bu gençlerin birçoğunu uyuşturucu bataklığından kurtardım. Biz şunu da yaptık, Gençlerin dağa gitmesine de, koruculuğa da bulaşmasına da engel olduk. Bölgenin en sıkıntılı olduğu dönemlerde gençlerimizi yanımıza aldık, burada daha iyi para, daha iyi bir yaşamın olduğunu söyledik. Kıyasladık, korucu olursan, hayati tehlikenin yanında maaşın da buradaki kadar değildir. Biz tüm bunları o özünde güzel olan insanlarımızı korumak ve kollamak için yaptık. Bizler bunları yaparken yanımızdaki çocuklarımız ufak bir hata yapınca, o dönem devlet yetkilileri, bizi örgütçü olarak karalıyorlardı. Kimse bilmezdi bizim bu çocukları ateşten korumak için çabalarımızı.
Çay bahçesi sektörü eskiden mafya, kabadayı veya elit adamların çalıştırdığı mekânlardan “Cafe”cilik sektörüne bu kimliği biz kazandırdık. Çay bahçesinden Cordon Cafe konseptine çevirdiğimiz zaman inanın adamlar gelip fotoğraf çekip gidiyorlardı. Hizmet sektörü, zor iştir. Bu iş sadece parayla olmaz. Herkesin yapacağı bir iş değildir. Herkes bildiği işi yapacak. İnsan memnuniyeti kolay bir şey değildir.
‘Siyasete bir kere işim düştü, o da olmadı’
Ailenizden siyasetçiler var. Sizin de ileriye dönük siyasi planlarınız var mı?
Her insanın olmasını arzu ettiği, olmak istediği kimine göre makam, kimine göre hizmet yolu olabilir. Kim toplumda saygınlık görmek istemez ki? Ama bizim ailemizden geçmişte vekillik yapmış amcam Abdülbaki Erdoğmuş var. Bence herkes haddini ve yerini bilmeli. Parayla sen yücelemezsin, etiketle, sadece okumakla da olmaz, bu iş aileden gelen asalet de gerektirir. Sosyalleşmesi, kendini geliştirmesi gerekir. Toplumun dilinden, bürokrasinin dilinden anlaması lazım. Amcam zamanında hakkını vererek siyaset yapmıştır, hala da siyasetin içindedir, ailemizin böyle bir kültürü var, o olduğu sürece hiçbirimizin siyaset gibi bir hesabı olamaz. Kendisine defalarca sorulmuştur, buna şahidim; “Neden Bingöl’den değil de Diyarbakır’dan oluyorsunuz” sorusuna, “Hayır, Bingöl küçük bir ildir. Oradan gelenlerin önünü kesmemek lazım” demiştir. Bu düşünceyle Diyarbakır’da siyaset yürütmüştür.
Bingöl siyasetini nasıl görüyorsunuz?
Ben ezelden beri Bingöl’ü temsiliyet konusundayetersiz görüyorum. Son 10 yılda temsil edenlerin, Sayın Bakan’ın dışında halkın dilinden anlamadığını düşünüyorum. Ülke siyasetinde zaten yoklar, bölgesel siyasette de pasif olduklarını düşünüyorum. Zaten ülke siyasetinde yoksunuz, mumla arasan bir televizyon kanalında göremiyoruz. Hatta bir keresinde “Yahu bu vekiller televizyona çıksın da bana küfür etsinler, yeter ki onları bir gün tartışma programında görelim” dedim. Ne acıdır ki bugün yılların kanayan yarası, Kürt sorununda sayın başbakan elini taşın altına koymuş, herkes konuşuyor. Ama bizim Bingöl milletvekillerimizin sesi çıkmıyor. Bizim içinde olduğumuz bölgenin sorunu, ama vekilimiz bir gün çıkıp iki kelime konuşamıyor. Uzaktan yakından alakası yok. O bölgede yaşamıyorsan gidip Bingöl’den vekil olmayacaksın. İnşallah bu barış süreci başarıyla sonuçlanır. Bakanımız dahil bir gün bu konuda bir televizyon kanalında tek kelime eden bir Bingöl milletvekili yok. Akan kanın durması için, herkesin bir şeyler yapması lazım. Eğer siz vekilseniz, vekili olduğunuz kitlenin sorunlarını dile getirmelisiniz.
Bakanımız Cevdet Yılmaz’ın kendi alanında çalışmaları, bir Bingöllü olarak beni gururlandırıyor ama ülke siyasetinde de düşüncelerini yüksek sesle dile getirmelidir.
BDP Bingöl Milletvekili İdris Baluken’i nasıl görüyorsunuz?

Şahsen tanımıyorum ama Meclis’te bölge sorunlarını dile getirdiğini, muhalefet görevini yerine getirdiğini düşünüyorum. Ama diğer vekilimiz, profesör unvanlıdır, geçmişte Kazım bey, Yusuf beyi bilirim, ama hiçbirinin etkinliğini görmedim.Şahsen Kazım beyi de çok sever ve sayarım. Hayatımda bir kere Meclis’e gittim, 10 yıl oldu. O da Veysi Güner hemşerimizin Beyoğlu’da işletmesi kapatıldı. Vekillerimizden aynı partiden belediye başkanını aramasını rica ettim, ama aratamadım. Sen git ben ararım dedi. Ben olsam, oradan kalkar gelirdim, o başkanı ziyaret ederdim, girişimcinin varsa hatasını yerinden öğrenirdim. Ben gayrimeşru bir iş için gitmedim. İşyeri kapanmış, istihdam kapısı kapanmış bir insanımın işini çözemiyorsam ne işim var Meclis’te. Yıllardır İstanbul’da yaşıyorum, bir kere Kazım bey ve Yusuf beyden randevu alarak ziyaret ettim, sahilde iyi iki yer ile anlaşmışım. Bunların bir yerini Mado bayisi olarak almak istiyorum. Alt yapım tamam. Müdürler ekspertizler onaylamış ama bir milletvekilinin Mehmet Kanbur beyi araması lazım dediler. Durumu olduğu gibi aktardım ama aratamadım. Bir ay daha bekledim, ses çıkmadı. Ben o yerleri geri iade ettim. Oradan 200 bin lira zarar ettim. O gün bugündür bir daha bir vekile işim düşse de, beni ipe de götürseler onlara gitmem, yabancıya giderim. Ben başkaları gibi kendime iş, ihale istemedim. Oğluma tayin istemedim. Bir telefon edilseydi orada bugün 100 kişi da çalışıyor olacaktı.

‘Devlet kan davası güdemez’
Bugün bölgemizde yaşanan sorunlarla ilgili neler düşünüyorsunuz? Sizce çözüm olacak mı?
Bugün bu ülkede bir sorun var, 30 yıldır bu sorun var. Devlet bu sorunu çözmek zorundadır. Devlet kan davası güdemez. Devlet babadır. Bunu nasıl çözerse çözsün. Bunu topla, tankla değil, baba rolüyle, barışla çözmelidir. Allah razı olsun, bu siyasi iradenin bu kanayan yarayı çözeceğine inanıyorum.
Şu anda yanınızda kaç kişi çalışıyor?
Şu anda kendi işletmemde 170 kişi, diğer akraba ve yakınlarımızla beraber 240 civarındadır. Bunun yüzde 80’i Bingöllü ve doğuludur. Batıdan daha iyi, daha eğitimli adam alabilirim ama Bingöl insanına güveniyorum. Doğu insanı zordur ancak bir tatlı söz ile canını veriyor insana. Ona hitap etmeyi bilirsen en sadık insan doğu insanıdır.
Bu konuda profesyonel olamıyorum.
Maltepe spor yönetiminde başkan yardımcısı oldunuz. Sporla da uğraşıyorsunuz. İleride Bingölspor’da bir görev almak ister misiniz?
Koyu bir Beşiktaş taraftarıyım. Geçen sene aynı guruptaydık, hatta Maltepespor ile maçımızda Bingöl gol atınca havaya fırlamıştım, başkan ‘Hayırdır sende mi?’ diye sorunca “Ya başkanım kusura bakma kan daha ağır bastı” diye söylemiştim. Maltepe’de işyerlerimiz var, ticaretimiz var, daha önce beraber ortak iş yaptığımız İlhan Özüpekoğlu başkanlığa gelince bizim de orda olmamızı talep ettiler. Biz de bu arkadaşlarımızı kırmadık. Çok şükür kulüp olarak alt yapımızla, sahamızla, her şeyin iyi gittiği bir kulüptür. İleride Bingölspor’a sporcu alışverişinde yardımcı olmak isterim tabii. İlimizin kulübüne her bireyin sahip çıkması gerekir. Yeri geldiğinde bizler de orda olacağız.
 
Röportaj: Haberci 12

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.