Toplantıya, HDP milletvekili adayları, il eş başkanları,merkez ilçe başkanı, belediye meclis üyeleri, kanaat önderleri ve şehrin basın temsilcileri katıldı.
Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nu kutlayarak konuşmasına başlayan Hişyar Özsoy şöyle konuştu: Medya toplumun temel bilgi alma aracı. İnsanlar doğru bilgi almadığı zaman doğru kararlar veremiyorlar. O açıdan medyanın üzerindeki sorumluluk çok büyük. Biz siyasetçiler olarak birebir görüştüğümüzde toplantılarımızda insanlarla görüşüyoruz ancak yoğunlukla Bingöl'de bölgeye dünyaya dair mesajlarımızı basın üzerinden veriyoruz. Onun için siyasetçilerin fikirlerini halka taşıyan insanlar basın emekçileridir. İletişim son derece önemli. İletişim çağındayız. İnsanların bilgiye erişimi çok daha kolaylaştı. Basına da bu konuda ciddi sorumluluklar düşüyor. Objektif, eleştirel, insanların karar almasında önemli bir görev üstleniyorlar. Kendilerine sonsuz saygılarımızı sunuyoruz. Bu amaçla, Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nüzü kutluyoruz.
HDP değişik toplumsal yapıları bir araya getirmiş bir çatı partisidir
HDP'yi biz Türkiye'de yaşayan, kendisini baskı altında hisseden, ötekileştirilmiş hisseden kesimlerin yan yana gelmiş bir platform olarak görüyoruz. Bunların içerisinde kadınlar, çocuklar, gençler, insan hakları sorunları yaşayanlar, işçiler, emekçiler, tarım işçileri gibi değişik toplumları temsil etmek istiyoruz. Ak parti'yi ortaya çıkaran bölgesel ve uluslar arası ilişkiler ciddi dönüşümlere uğramış. Bizler HDP olarak değişik toplumsal kesimleri bir arada toplamış, kendilerini ifade edebileceği bazı imkanlar sunuyoruz. Kimin sıkıntısı varsa başkaların haklarına tecavüz etmeden sıkıntıları aşmaya çalışıyoruz.Biz HDP'i böyle bir platform olarak tanımlıyoruz.
Başkanlık Sistemi
Başkanlık sistemi, yarı başkanlık sistemi, parlamenter sistem, değişik toplumsal sorunlara çözüm bulacak siyasi araçlardır. Türkiye'de köklü bir siyasi değişikliktir bu. Türkiye'de siz bunu kafanıza göre yapamazsınız. Türkiye'nin en az yüzde 60'ı bu sisteme karşı. Neye dayanarak böyle bir değişiklik yapacaksınız. Erdoğan zaten Ak Parti benim partimdir diyor ve yönetiyor. Milletvekili adaylarına da son noktayı koyanda kendisidir. Sarayda en nihayetinde şekil verilmiş. Cumhurbaşkanlığı bütün siyasi partilerin üzerinde olan bir yapıdır. Sayın Erdoğan'ın söylediği kendi sistemidir. Yargı, yürütme ve yasamayı ben tek elden götüreceğim. Türk tipi olarak bunu söylüyor. Şu an kısmen götürüyor. Ancak muhalefetinde bir zemini var. Başkanlık sistemi gücün daha çok merkezleştiği bir sistemdir. Amerika'da başkan var. Senato var. Temsilciler meclisi var. Federal hükümetler var. Bunun dışında federal bir yapıdır. 50+1 eyalet var. Bütün bu eyaletler bunlar devlet olarak kendilerini kurmuşlar, kendi bayrakları var. Kendi bütçeleri, okulları var. Bunun dışında bir de federal hükümet var; gücü merkezileştirmişler ama aynı zamanda yerele de yaymışlar. Fransa'da biraz daha farklı. Sayın Erdoğan'ın yapmak istediği kendiside söylüyor bir şirket gibi yönetmek. Yasama, yürütme ve yargı birbirinden ayrı olması çok önemlidir. Denetim açısından çok önemlidir. Bunlar birbirine bağlandığı noktada iktidar mutlak yozlaşır. Yargının yürütmeyi kontrol etmesi lazım. Parlamenter sistemi demokratize edecek bir imkan var sonuçta. Ben isterim, ben dayatırım olursa bu Türkiye'de tutmaz. düşüncem o.
SERHAT GÜMÜŞ: Başkanlık sistemi merkezi bir sistem biz ise yerel yönetimlerin güçlenmesini ve desteklenmesini esas alıyoruz. Parlamenter sistemin bile yereli tam yansıtmadığı, hantallaştırdığı, çözüm bulamadığı bir yerde bunun alternatifi başkanlık sistemi değil. Tam tersine yereli güçlendirmek, ekonomi ve siyasi destek sağlamakla olur. Yerelin sorunlarını ancak yereldeki yapılar belirleyebilir. Köy meclisleri, kent meclisleri belirleyebilir. Mesela şöyle söyleyelim; Ankara'dan başkanlık sistemi Yedisu'daki bir yolun yapımını belirleyebilir mi ? Sağlık ocağında kaç hekim var, ulaşım koşullarını belirleyebilir mi? Biz bu anlamda başkanlık sisteminin bölgemize ve ülkemize cevap olamayacağını düşünüyoruz.
Sağlık Sorunları
Türkiye'de şöyle bir sağlık anlayışı var. Sağlıkta hizmet insan odaklı değil. Kar odaklı. Hastaneler şirket mantığı ile yönetiliyor. Ticarileşmiştir. Başhekimlikler hastane ceo'su gibi çalışıyor. Pazar mantığı ile bakılıyor. Cihaz alımları kar amacı düşünülerek alım yapılıyor. Genel sekreterlik gibi bir kurum oluşturdular. Sağlık personelinin terbiye edilmesi türünde atamalar yapıyorlar. Toplum kendi ihtiyaçlarını kendisi belirlemeli. Çocuk bakım ünitesinde yoğun bakım ünitemiz yok. Dal hastanesi olmasına rağmen böyle bir ünite yok. Yeni doğan ünitesi yok. Ankara'da doktorlara bu konuda eğitim veriliyor. Görevlendirilen yerde böyle bir ünite yok. Benim siyasete girmemdeki en önemli sebep bu oldu. Toplum ihtiyaçlar ve beklentiler karşılığında şekilleniyor. Görmek istemeyenleri Yedisu'da Göz muayenesine çağıracağız. Duymak istemeyenleri Yayladere'de kulak burun boğaz polikliniğine davet edeceğiz. Burada işitme testi yaptıracağız. Sloganımız budur.
Ekonomi
Hişyar Özsoy: Bütün kaynaklar ekonominin merkezi olan batıya aktarılırken, Bingöl Elektrik tüketim açısından sondan 10'uncu 12'inci. Doğu Anadolu Bölgesi illeri kişi başına düşün elektrik kullanımı açısından son 10-15'inci sırada. Bütün büyük barajlarda burada Keban'dır, Atatürk'tür. Bu üretilen enerji halka değil batıdaki sanayi tesislerine aktarılıyor. Ekonominin bir siyaseti vardır. Politik ekonomi, en nihayetinde toplumsal kaynakların üretilmesi ve bölüştürülmesi bir siyaset sorunudur. Onun için siyaset ve ekonomi iç içedir. Devletin bu bölgeye genel bir yoksullaştırma politikası var. Diyarbakır 1927'deki sayım sonuçlarında Türkiye'nin sanayisi açısından ilk 5 ilin içerisindedir. Cumhuriyet tarihi ilerledikçe sayısal olarak bakıyorsunuz Diyarbakır kalkınma sırasında geriliyor. Şu an kaçıncı sırada 65. Böyle bir Ekonomik model Türkiye'de uygulamışlar. Model şudur: Büyüme ekonomisi, zaten güçlü olan sektörlere, şirketlere daha fazla destek. Bu bölgelerarası eşitsizlik farklılıklarını arttırır. Türkiye, ilginç olan durum şudur, 1970-1980 ile kıyasladığınız zaman ekonomik üretim açısında büyümüştür. Bugün çok daha fazla üretiyoruz. Ancak ekonominin bir diğer boyutu var. İktidar partisi kesinlikle o konu üzerine konuşmuyor. Ekonomi sadece üretim değildir. Tüketim ve bölüşümdür. Bunlarda ekonominin parçasıdır. Üretilen kaynakların bölüşümüne baktığımız zaman kaynaklar bölgesel olarak yoğunlaşmış; Bursa, İzmit, İzmir, Mersin, İstanbul buralarda yoğunlaşmış bir ekonomi var. Diğer bölgeler sosyo gelişmişlik oranına göre gerilemiştir. Bölgeler arasında fark artarken, zengin fakir arasındaki farkta artıyor. Ekonomik sistemde büyük balık küçük balığı sürekli yiyor. Küçük yapıları öldürün büyükleri daha çok şişiren bir ekonomik yapı kurulmuş bir model var.
Yeni Bir Siyasal Vizyona İhtiyaç Var
Bingöl özeline gelirsek, kalkınmada en büyük engel siyasetçiler ve halktır. Siyaset yapma biçimimiz değişmemiştir. Seçimden 15 gün önce gelirler, kaba bir tabir ama, al gülüm ver gülüm siyaseti ile oğluna iş sözü, kızına tayin sözü, damada ihale sözü vesaire, yerelde siyaset nasıl dönüyor biliyorsunuz. Biz mesela duyduk. İsmi lazım değil insanlar geçici çöp kadrosuna alınmış seçimden hemen önce muhtemelen şöyle bir sözde var, seçimden sonra sizi kadrolu yapacağız. Şimdi Bingöl'ün sorunlarını ciddi analiz edebilecek, projelendirebilecek ve bunun için kaynak bulabilecek bizim bir siyasal vizyona ihtiyacımız var. Kendi yakınıma, kendi çevreme yapayım. Bunun üzerinden oluşmuş köklü bir siyaset anlayışı Bingöl'ü küçük olmaya, gerilemeye iten bir anlayıştır. Bu Bingöl halkı tarafından rağbet görmüştür. Biz HDP'liler olarak diyoruz ki; en baştan Bingöl'ün kalkınması için bizim bu siyaset yapma biçimini değiştirmemiz lazım. Şahısların, yakınların, bölgelerin değil genelin çıkarlarını düşünen bir siyaset ortaya koyalım. Biz şimdiden dünya kadar sorun tesbit etmişiz ve bunun için köklü tedbirler alalım. Kaynaklarını araştıralım. Ankara'yı harekete geçirelim. Devlet planlama teşkilatını, kalkınma ajanslarını, uluslararası fonları bulalım, hibe bulalım buraya getirelim. Böyle bir vizyon ortaya çıkaralım. Biz umut ediyoruz ki Bingöl halkı önümüzü açarsa bu problemleri açalım istiyoruz''
Diyanet İşleri
Türkiye'de dindarların, değişik inanç grupların temsili olmak istiyoruz. Kesinlikle biz dine karşı değiliz. Din halkın değeridir, kutsalıdır. Siyasetin yapması gereken şey, bu değerleri düzenlemek değildir. Biz değişik inanç kesimleri, dini grupların ihtiyaçları ne ise bunları karşılamak için siyasetçiler olarak rol üstleniyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı'na karşı çıkmak, dine karşı olmak demek değildir. Diyanet, 3 Mart 1924'te kurulmuş. Tevhid-i tedrisat ile birlikte kemalistlerin oluşturduğu bir kurumdur. Onun kurulması ile birlikte bu coğrafya'da ne kadar medresemiz varsa kapatılmış. Sonra başta Şeyh Said olmak üzere tüm alimlerimiz dar ağacına çekilmiş. Devletin dini kendi tekeline alma kurumu olarak işlemiş. Bizim itirazımız bunadır. Biz minber dokunulmazlığı istiyoruz. hak din ne diyor ise onu söylesinler.Camileri bağışlarla halk yapıyor. İmamını Devlet atıyor. Hutbesini de Ankara'dan gönderiyorlar. Biz bu anlamda da bir özerklik istiyoruz. halk seydaların ilmine güveniyor burada. Minberde otursun, konuşsun. Bu özgürlüğü istiyoruz. İmamlar özgür olsun. Hak ne ise onu konuşsun diyoruz'' şeklinde konuştu.