Kanal7 televizyonunda Mehmet Acet’in sunduğu ‘Başkent Kulisi’ programına konuk olan Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Paris ve İstanbul’da gerçekleştirilen saldırıları değerlendirdi.
Terörü ‘dünyanın ortak sorunu’ olarak değerlendiren Bakan Yılmaz, terör eylemleri vesilesiyle çok daha geniş topluluklara dönük suçlayıcı birtakım söylemlerin de eleştirilmesi gerektiğini belirtti.
‘İSLAMOFOBİA’ ALGISI
Eylemlerle birlikte ortaya atılan ‘İslamofobia’ algısını değerlendiren Bakan Yılmaz, İslam’a yönelik ciddi bir imaj oluşturulmaya çalışıldığını vurgulayarak: “Bakın işte Breivik hadisesi oldu. 70’in üzerinde insan katledildi. Bütün dünyayı şok eden bir eylem oldu ama hiç kimse Hristiyan terörü diye bir kavramdan bahsetmedi veya Uzak Doğu’da Myanmar’da kitlesel katliamlar yapan Budistler oldu hiç kimse Budist terörizminden bahsetmedi. Ama İslam söz konusu olduğu zaman terör eylemi yapan kişilerin orjinleri üzerinden maalesef İslam’la ilgili de ciddi bir imaj oluşturulmaya çalışılıyor ben bunu bir tür ırkçılık olarak görüyorum doğrusu. İslamofobia dediğimiz, Müslümanlara ilişkin olarak zihinlerde oluşturulmaya çalışılan, medya üzerinden özellikle oluşturulmaya çalışılan bir algı var, bir imaj var ve bu eylemlerle bu imajı daha da pekiştirmeye çalışanlar var. Buna karşı olarak da bütün dünya olarak, insanlık olarak mücadele etmemiz lazım” dedi.
“MÜSLÜMANLARIN ÖZGÜVENİ KIRILMAYA ÇALIŞILIYOR”
Son zamanlarda yaşanan olaylarda çok daha fazla sorumlu tutulması gereken kesimlerin olduğuna işaret eden Bakan Yılmaz: “Şimdi bunlar üzerinden Müslümanlara dönük bir anlamda psikolojik bir hareket yapılıyor, Müslümanların özgüveni kırılmaya çalışılıyor ve bir sen işte terörist, şiddetten yana, geri kalmış, medeniyetten uzak bir toplumsun imajı verilmeye çalışılıyor. Ama Müslümanların ve İslam’ın hakikati elbette böyle değil ve bu galip gelecek. Ben şuna inanıyorum; Hangi algı operasyonunu yaparsanız yapın, hakikat her zaman galip gelir, eninde sonunda galip gelir. Dolayısıyla, bu tür tavırlar hakikaten hiç yakışmıyor hele bir medya bu kadar büyük bir medyayı kontrol eden bir kişinin bu sözleri ne kadar ciddi bir tehlike altında olduğumuzu da gösteriyor aslında” dedi.
Türkiye’nin ekonomisine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Bakan Yılmaz, şöyle devam etti: “Türkiye ekonomisi son 12 yılda büyük bir sıçrama yaptı neresinden bakarsanız bakın, hangi istatistiğe bakarsanız bakın büyümesini arttırdı. Milli gelirini 3-4 kat artırdı, ihracatını arttırdı, ar-ge harcamaları arttı, sosyal harcamaları belli bir yere geldi, mali disiplinini sağladı, makroekonomik istikrarını sağladı. Bütün bunlar Türkiye’nin kazanımları. Fakat öyle bir noktaya geldik ki biz dünyada bir taraftan bir küresel kriz bunun etkileri, bir taraftan da Türkiye’nin bu yaptığı hamlenin artık doygunluk noktasına geldiği bir yere ulaştık. Bundan sonra ikinci bir hamleye ihtiyacımız var her alanda. Türkiye bu birinci hamlesini tamamladı, şimdi ikinci bir hamle yapmak durumunda. 2023’e ve daha ötesine geçerken başarılarından dolayı tatmin olmuş ve artık yeter diyen bir ülke olamayız.”
İKİNCİ HAMLE DÖNEMİ
İkinci hamle döneminin başladığını belirten Bakan Yılmaz, seçimlere işaret ederek: “İkinci hamle döneminin kritik noktası 2015 seçimleri ve 2015-2019 dönemi. O dönemde biliyorsunuz artık hiçbir seçim yok, siyasi bir gündemimiz yok o dönemde Türkiye’nin bu reformları hızlı bir şekilde hayata geçirmesi lazım, ama şimdiden de başladık biz bu reformlara. Üzerinde çalıştığımız kanun tasarıları var örneğin, geçen hazırlanan aile ve nüfus programı. Orada inşallah seçimlerden önce birtakım adımları atacağız, başka alanlarda yine belli adımlar atacağız, ama bunlar tabi bu reformlar birkaç ayda bitebilecek tamamlanabilecek reformlar değil. Asıl büyük kısmı 2015-2019 döneminde gerçekleşecek ve onunla birlikte potansiyel büyümemiz artmış olacak, Türkiye küresel kriz sonrası dünyada da kriz döneminde olduğu gibi pozitif ayrışan ülkelerden biri olacak inşallah” ifadelerine yer verdi.
CİZRE OLAYLARI
Konuşmasında Cizre olaylarını değerlendiren Bakan Yılmaz: “Bu sorunlarla da kararlı bir şekilde mücadele edeceğiz. Ama burada ben bir çağrıda bulunmak istiyorum. Sadece bu iktidarın sorumluluğu değil, sadece bir partinin, bir siyasi görüşün sorumluluğu değil. Bütün siyasetçilerin, demokratik siyasete inanmış olan, şiddeti dışlayan bütün siyasetçilerin burada katkıda bulunması lazım. Yani biz demokrasimizi derinleştirerek bu sorunları aşacaksak, şiddeti kategorik olarak dışlamamız lazım, terörü kategorik olarak dışlamamız lazım. Türkiye’de farklı fikirlere hepimizin saygısı var. Demokratik yollarla protesto edebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, fikirler ortaya koyabilirsiniz, ama hiç kimsenin bir başkasına bir şeyleri dayatma, zorla dayatma, şiddet kullanarak dayatma hakkı yok. Bunu da herkesin görmesi lazım ve bütün kesimlerin buna destek olması lazım” şeklinde konuştu.
PARALEL YAPI
Hukuk devletinin güçlü olmadığı bir ülkenin ileri bir ekonomi olmasının mümkün olmayacağını vurgulayan Bakan Yılmaz, Paralel yapıyı eleştirdi; “Bu son yaşadığımız hadiseler maalesef yargıya olan, hukuka olan güveni oldukça zedeledi, yani paralel yapı. Hukukun içine girmiş, hukuku bir araç olarak kullanıp Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya çalışan birtakım yapılanmalar gördük. Bu elbette hukuka olan güveni aşındırdı ve gerçekten hiçbirimizin arzu etmediği bir tablo çıktı ortaya. Şimdi önümüzdeki dönem bence Türkiye’nin birinci önceliği; bu adaleti yeniden güçlü bir zeminde tesis etmek. Bunun için belli adımlar attık biliyorsunuz, bazı düzenlemeler yapıldı. Öncelikle bu mevcut problemi ortadan kaldırmaya dönük tabiri caizse acil birtakım müdahaleler yapıldı. Ama bu acil müdahalelerin ötesinde daha yapısal dönüşümlere ihtiyaç var adalet sisteminde. Bir daha böyle hadiseler yaşamamamız adına ve çok güçlü bir adalet sisteminin oluşması adına atılması gereken adımlarımız var.”
YENİ TÜRKİYE’NİN SANCILARI
‘17-25 Aralık süreci, Gazi hadisesi, Kobani olayları’ gibi olumsuzlukları ‘yeni Türkiye’nin doğum sancıları’ olarak nitelendiren Bakan Yılmaz, şunları kaydetti: “Şimdi geçici olarak birtakım olumsuz etkilenmeler olabilir, ama ben bu son yaşadığımız süreci, işte 17-25 Aralık süreci, Gezi hadisesi, işte bu Kobani bahane edilerek yapılanlar, hepsi bence bir büyük resmin parçaları. Aslında bu yeni bir Türkiye’nin bir anlamda da doğum sancıları. Ve buna böyle bakınca ben doğrusu olumlu yönünden de görüyorum bu işi. Bunlar bizim o eski Türkiye’nin sorunlarıyla yeniden yüzleşmemizi ve köklü çözümler aramamızı motive eden sorunlar. Biz bu sorunları fırsata dönüştürdüğümüz zaman, daha fazla reform yapma irademizi, daha demokratikleşme irademizi güçlendirici meseleler olarak ele aldığımızda çok daha sağlam bir Türkiye’ye doğru yürüyeceğiz.”
