Zazaca’nın bir milyondan fazla kişi tarafından koşulduğunu ifade eden Aslanoğulları: “Sadece 50 kişinin konuştuğu diller var. Oysa Zazaca en kötümser tahminle bir milyondan fazla kişi tarafından konuşuluyor. Buna rağmen ‘Yok olacak diller’ kategorisine girmiş olması Zazaca’yı ana dil olarak konuşan kimseler için üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir husus” dedi. Zazaca yayın yapan gazete, dergi ve televizyon kanallarının az sayıda olduğunu ifade eden Aslanoğulları: “Kısmen de olsa Zazaca olarak yayın yapan televizyon ve radyo kanalları var. Demek istediğim bu yayınların artık belli bir standart tutturması ve yayımlanan eserlerin sayıca daha çok olması gerektiğidir. Tabii bir de işin dil eğitimi boyutu var” dedi. Zazaca ve Kürtçe’nin haftada iki saat seçmeli olarak verilmesini olumlu olarak karşılayan Aslanoğulları, dilin korunması ve gelecek nesillere aktarılması için yetersiz olduğunu söyledi. ‘Türkçe dışındaki dillerin eğitim dili olmasının Türkiye’yi böleceği’ yönündeki konulara da değinen Aslanoğulları: “Aslında bu mesele yani kişinin anadilini öğrenmesi meselesi temel hak ve özgürlükler bağlamında düşünülmelidir. Bu meyanda böylesi korkular anlamsız kalmaktadır. Birileri anadilini öğrenmek istiyor diye anadilini özgürce konuşan birilerinin bundan ürküyor olması anlamsız ve temelsiz değil mi? Bunu herkesin şöyle birkaç dakikalığına düşünmesi gerekmez mi? Ve dediğim gibi bu fobiler tekleştirici anlayışın tezahürüdür. Hepimiz ideolojik bir eğitimden geçtiğimiz için bunun bizi böleceği ve ayrıma neden olacağı gibi korkular yaşıyoruz” şeklinde konuştu.
“İKİ VEYA ÜÇ DİLLİ OLARAK YETİŞEN ÇOCUKLAR ÇOK DAHA SOSYAL”
Anadilde eğitim konusunun tartışmaların üstünde tutulması gerektiğini de sözlerine ekleyen Aslanoğulları, şunları söyledi: “Örneklerinden biliyoruz ki yeni bir dil anlamayı, empatiyi, ötekileştirmenin saçmalığını anlamamızı kolaylaştıracaktır. Bir de iki dilli yetişen bireylerin hiçbir dili tam olarak anlayamayacağı gibi temelsiz söylentiler var. İki, üç veya dört dilli yetişen bir birey hem varlığı anlamlandırma yönünden hem de meselelere farklı açıdan bakma melekesine sahip bir birey olarak yetişir. Dünyadaki örneklerine baktığınızda iki veya üç dilli olarak yetişen çocukların çok daha sosyal, özgüveni gelişmiş ve daha başarılı olduklarını görürsünüz. Ancak bizler daha düşünme eylemini bile özgürce yapamamanın sıkıntılarını yaşadığımız için bilmediğimizin düşmanı olabilmekteyiz. Bu da diyalog, karşılıklı anlayış ve ikna ile başarılacak bir hedef. O zamana kadar Zazaca üzerinde Yasin-i Şerif okumaya başlamazsak tabii! Önemli olan bizim de birey ve topluluk olarak iç barışı yakalamamızdır. Diller bunu başarmıştır. Çünkü dillerin birbirleriyle alıp veremedikleri yok ve çok iyi anlaşıyorlar. İletişim kurarken beğendikleri sözcükleri, dil yapılarını, deyimleri, atasözlerini rahatça ödünç almakta ve ödünç vermektedirler. Biz de bu hoşgörü veya tahammülün farkında olalım yeter”