Annelerin üzerinde sürekli titrediği,
onların her şeyi, uğrunda Can'larını feda ettiği, emeklerinin meyvesi sevgili gençler…
Bu haftaki yazımız sizlerle ilgili, sizlerle hemhal olmak, sizlerle dertleşmek…
Biraz vaktinizi alacağım ama, bunu bir sohbet olarak algılayınız lütfen…
Biliyorum… Kabul ediyorum…
İçinde bulunduğumuz ortamda Sizin sorunlarınız, zorluklarınız vardır.
Ama şunu da biliyoruz ki;
bunların üstesinden gelecek,
yüreğiniz, iradeniz, kabiliyetiniz ve sabrınız da vardır!
ortada bir sorun varsa;
bunun meşru çözüm yöntemleri ve başvuru yapılacak mercileri de vardır.
Bugün bu coğrafyada gençlik bilerek planlı ve acımasız bir şekilde,
maddi ve manevi buhrana sürüklenmekte, emelleri uğruna kurban seçilmektedir.
Kötü bir ortam varsa, bunu gerçekleştirenlerde vardır!
Gençlerimiz madde bağımılı, kötü alışkanlıklar, Anarşi ve terör gibi en acımasız ortamlara sürükleniyorsa;
bu ortamı sevk ve idare edenlerde vardır.
Küreselleşen dünya şartlarında, Teknoloji çağında bizleri bekleyen büyük tehlikelerde vardır.
Gelişen ülkeler;
gelişmekte olan ülkeleri durdurmaya çalışmakta, geri kalmış ülkeleri ise vahşice sömürerek insanlık dışı uygulamalarla karşı karşıya bırakılmaktadır.
Maalesef bu hedef ülkeler;
İslam coğrafyasındaki, Müslüman ülkeleridir!
Emperyalist fitnenin çekirdeğini oluşturan İngiliz'lerin meşhur bir kuralı vardır;
"İngiltere'nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır." (Lord Palmerston kuralı)
İşte bu cümlenin içerisinde çok şeyler gizli, üzerinde düşünülmesi gereken bir çok hususlar bulunmaktadır!
Bu planın içerisinde kendilerinin saadeti,
İnsanlık aleminin felâketi vardır.
"Paris'te bir adam öldürülürse bu bir cinayettir, doğuda elli bin insan boğazlanırsa bu sadece bir meseledir." Diyen Victor Hugo;
emperyalist vahşetin politikasını çok güzel bir şekilde özetlemektedir.
Bizleri kendi iç sorunlarımızda boğarak, sonra bölerek, hayat boyunca çatıştırarak;
Bizleri kendilerine mahkum ve muhtaç bir halde yönetmek istiyorlar!
Peki bunları Nasıl başardılar?
* Avrupa'nın, Amerikanın, İsrail'in eğitim sistemlerini inceleyiniz!
Kendi ülkelerindeki öğrenci ve öğretim görevlilerinin dışında;
Dünya çapında seçici bir şekilde ülkelerine götürmüş oldukları öğrenci ve bilim adamlarına bakınız!
* Çalışma azminine, ülkelerine olan saygınlığa, ehliyet ve liyakata vermiş oldukları öneme bakınız!
* Halkın iradesiyle hazırlanan Anayasalarına, Demokrasi anlayışlarına, kendi insanlarına olan saygınlığa, fertlere ve doğaya olan saygı sevgiye, haddini bilen ve milletinin hizmetinde olan hiyerarşik düzenine bakınız.
* Zaman'ın, imkanların, kaynakların, teknolojinin Nasıl kullanıldığına bakınız.
* Diplomasinin, milli istihbaratlarının, acımasız dış politikanın, ülkesinin dışındaki insanlık aleminin Nasıl katl edildiğine bakınız.
* Kısa, orta ve uzun vadeli,
yurt içi ve yurt dışındaki planlamalarına ve politikalarına bakınınız!
Sanırım bunlar yeterli olacaktır.
Peki bizleri Nasıl bu hale getirdiler?
* Önce ağacın gövdesine kurtlar yerleştirerek, gövde ile birlikte dal Budaklarımızı kuruttular.
* Sonra kökten çıkan Filiz'lere kendi düşünce sistemlerine göre aşı yaparak;
Meyvesiz, gölgesiz, yapraksız dikenli bir bitki örtüsünü oluşturdular!
* Sonra bu dikkenli dallardan etrafımızda çeperleri ördüler.
O gün bu gün, ne yapraklı nede meyveli bir ağaç olmamıza müsaade etmediler…
O günden beri irademizi, aklımızı, vicdanımızı elimizden aldılar.
Ne hazindir ki;
Bu ülkede Onların politikasını uygulayan bir zihniyetin ve yetiştirdikleri darbecilerin eliyle,
bunları bizlere revâ gördüler.
Ağladık, horlandık, itildik, ötekileştirildik,
Red ve inkâr politikalarına maruz kaldık,
Mukkadesatlarımız çiğnendi, irademiz çalındı, insanlığımız yok edildi,
gözlerimiz kör, kulaklarımız sağır oldu.
Ayaklarımıza prangalar, Ağzımıza kilit vurdular.
"Yönetim işleri sizi ilgilendirmez, Siz gidin tarlalarda çalışın, askere çağırdığımızda askere gelin" dediler.
Buna direnç gösteren hamiyetperver siyasi, askeri, iş adamlarını, din adamlarını, ilim adamlarını, bilenlerini yok etmeye çalıştılar sindirdiler.
Nice yiğit ve kahramanları öldürdüler…
Halen kendi irademizle bir anayasamızı yapmadık, yapamadık…
Mesafeler kat edildi, ama halen o gün atılan tohumların bazı sıkıntıları devam etmektedir.
İşte bizlere de bunları yaptılar…
Bizleri Biz olmaktan çıkarıp, Kendilerine kul köle yapmaya çalıştılar.
Geçmişimiz geleceğimiz için bir ibret vesikasıdır. Ders alınmazsa bu sefer daha kötü sonuçlar doğurur!
Sevgili Gençler;
Siz siz olun Allah'tan gayri hiç kimseye kul olmayınız.
Yılanlarla aynı torbaya girmeyiniz,
Ayı ile aynı yatağı paylaşmayınız,
tilki ve çakal ile yoldaş olmayınız.
Düşmanın tasından su içmeyiniz.
Namerttin sözüne güvenmeyiniz.
Kavmiyetçilik bölgecilik yapan despotlara duygularınızı istismar etmeyiniz.
Uyşturucu, Alkol, tembellik, ümitsizlik, mazeretçilik, kötü alışkanlıklar gibi öldürücü tutum ve davranışlardan uzak durunuz!
Dininizi siyasete, siyasetinizi dinsizliğe, emeklerinizi istismarcılara, kurban etmeyiniz.
Ehliyetsiz şöfürün arabasına binmeyiniz.
Liyakatsız avukatlara vekaletinizi vermeyiniz.
İradenizi asla ve asla başkalarına kullandırtmayınız.
Anadolu herkese yeterdir,
Herkese yetecek su ve ekmek,
Herkesi bağrında tutacak bir şefkat sinesi, birliğini sağlayacak bir inanç sistemi,
bunu gerçekleştirmek için de güçlü bir irade ve istek mevcuttur.
Irkçılığın ve terörün her türlüsüne, kaos ortamına, provakasyona, yıkıma, hamasetlere, çukurlara prim vermeyiniz.
Birbirlerinizle empati kurunuz, öldürmek için değil yaşamak ve yaşatmak için çalışınız.
Birilerimize hastahanede kan lazım olduğu vakit;
Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Zaza vs… Kanı aranmaz, İnsanın kanı aranır!
İnsan insanın yaşatmasına ve şifasına vesile olur!
Keramet damarlardaki kanda değil;
İnsanlıkta, vicdanda, ferasette ve kalptedir!
Selam ve dua ile…