Bediüzzaman iman sahiplerinin birbirleriyle mücadele etmeleri sonucu, az bir kuvvetle ezilebileceklerine şöyle dikkat çekiyor: “Sosyal hayatla alâkanız varsa, 'Mümin mümin için sağlam bir binanın birbirine kuvvet veren taşları gibidir' yüksek prensibini, hayat prensibi yapınız. Dünya sefilliğinden ve ahiret sıkıntısından kurtulunuz.”
Müslümanların bir araya gelmek yerine düşmanlık içinde olmaları, dahası barışı istememeleri çok büyük yanılgıdır. Aralarında görüş ve uygulama anlamında çeşitli farklılıklar olsa da bu, birbirlerinin din kardeşi oldukları gerçeğini değiştirmez. Vicdanlı Müslümanlara düşen, Kur’an ahlakı gereğince kardeşliği korumak ve güçlendirmektir.
Bugün Müslümanlar arasında ihtilaf konusu olan konularda fikir birliğine varılamaması sebebiyle tartışma ve çatışmalar yaşanıyor. İhtiraslar ve düşmanca taraf tutmak kuvvetimizi hiçe indiriyor. Müslümanlar arasında nefsani ihtilaf değil, aklın ve vicdanın yol göstermesiyle ittifak olmalı! Nasıl diyor Mehmet Akif;
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!
"Ey mü’mine kin ve adâvet besleyen insafsız adam! Nasıl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni var. O gemiyi gark(batırmaya) ve o haneyi ihrak etmeye(yakmaya) çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz." (Bediüzzaman, Mektubat)
Bediüzzaman’ın ifade ettiği kardeşlik prensibi, Adil olan Rabbimizin adaletine en uygun olandır. Bir insanı veya bir grubu Allah’ın bu yargılama şekli ile değerlendirmek gerekir. Suç bireyseldir; tüm grup sorumlu tutulamaz. Ayrıca bir insanı da tek bir hatası sebebiyle silmek, iyi yönlerini görmezden gelmek, zulmetmektir.
Bugün öncelikle yapılması gereken, Müslümanlar arasında birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhunun yeniden hayata geçirilmesidir… Vicdanlı insanlara düşen görev budur.
Müslümanlar Kur’an’ın ve Peygamberimiz (asm)’ın ışığıyla aydınlanan yola uymalı, birlik olmalıdır. Allah'ın ipine hep birlikte sarılmak, Allah’ın buyruğudur; namaz ve oruç gibi bir buyruktur. Namaz kılmamak nasıl büyük bir yanılgı ise, birlik olmayı istememek de büyük bir yanılgıdır.
Sorunlar deccali/şeytani yöntemlerle değil ancak Rahmani yöntemlerle çözülür. Barış, kardeşlik ve güveni esas alan Allah’ın sistemi, şeytanî sistemin yerini almadıkça düşmanlıkların, ızdırabın, acının önüne geçmek mümkün olmaz.
Pozitif konuşmalı, sözün nereye gideceğini hesaplayarak, düşünerek konuşmalıyız. Birbirimizin nefsini harekete geçirecek sözlerden kaçınmalıyız. Dünya hayatı çok kısa; göz açıp kapama süresi kadar. Dostluk, kardeşlik ve muhabbet ruhunu geliştirme çabası içinde olmalıyız.
Akılcı olmalı, akılcı bakmalıyız. Kürt de bizim Türk de, Alevi de bizim Sünni de, cemaat de bizim hükûmet de. Biz büyük Türkiye’yiz; ittihad ile görevliyiz.
Barış, huzur, dostluk mutluluk verecek, ruhumuzu coşkuya açacak, tam bir bayram sevinci yaşatacak olan İttihad-ı İslam… İşte Allah’ın izniyle asıl bayramımız bu olacak.
Allah, "Andolsun, Nuh Bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik." (Saffat, 75) buyuruyor. Dua edelim Rabbimize; bizim duamıza da ‘güzel’ icabet etmesini umut ederek;
"Allah'ım! Sağduyu nasip et bize. Kalplerimizdeki kini, nefreti çekip al. Yerine tesanüdü ve uhuvveti yerleştir. Bizi kurşunla kaynatılmış gibi bir arada, gerçek anlamda kardeş kıl. Ruhumuzu coşkuya aç. Barış, huzur ve dostluğu; Âlem-i İslam'ın asıl bayramını yaşat."
Fuat Türker