Google News' te Takip Edin

Bingöl genç haberleri google

DOLAR
EURO
GRAM ALTIN
ÇEYREK A.
BITCOIN
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava 11°
Google News

Hükümetin yeni çözüm stratejisi

Milliyetçi/ulusçu anlayışın bir sonucu olarak çözülemeyen Kürt sorunu, artık Türkiye sorunu olmaktan çıkmıştır. Bölgesel sorun olmaktan da öte, bölge üzerinde paylaşım kavgası veren küresel güçlerin doğrudan müdahale alanına giren bir sorun olmuştur.

Son Güncelleme :

03 Aralık 2012 - 11:50

Hükümetin yeni çözüm stratejisi
Açıkça ifade etmek gerekirse, Kürtler dâhil, bölge ülkelerinin tek başına inisiyatif kullanabilecekleri bir sorun değildir. Yani, siyasi geleceğimizi biz değil, küresel güçler şekillendirecektir. Gerçek olan şudur ki, Bölgemiz bu güçler tarafından yeniden şekillenmekte, Kürtlere de nasıl bir statü ve rol biçileceği bu şekillenme ile ortaya çıkacaktır.
Başbakan bunun rahatlığı içinde dilediği biçimde Kürt meselesini yönlendirmekte, koşullara ve konjonktüre göre gündemleştirerek büyük bir siyasi maharetle zamana yaymaktadır. Kürt unsurları dâhil Türkiye kamuoyunun tamamı Başbakan’ın maharetli manevralarının peşinden sürüklenmektedir. Ölüm oruçlarında yaşananlar bu durumun en belirgin örneklerinden biridir.
Yaklaşık 70 cezaevinde yüzlerce tutuklu ve mahkûmun başlattıkları açlık grevleri Abdullah Öcalan’ın talimatı ile sona ermesi herhangi bir can kaybı yaşanmaması açısından elbette sevindirici olmuştur. Ancak siyasi iktidarın milliyetçi sert söylemleri ve sorunu mizansenleştirerek, can güvenliği ve yaşam hakkı devletin teminatında olan mahkûmların hayatıyla alay etmesi, siyasi tarihimizde unutamayacağımız örneklerden biri olmuştur.
Her ne kadar Kürtler söz konusu olunca bu yaklaşım tarzı geleneksel devlet politikaları açısından gayet doğal kabul edilse de, insani, vicdani ve merhamet boyutuyla tasvip görmesi Müslüman kardeşlerimizin! geldiği nokta açısından önemlidir. Ne yazık ki özellikle Başbakan’ın bu yaklaşımı, Kürt sorunu merkezli çatışmaları daha da derinleştirmiş ve şiddet karşıtı Kürtleri de PKK’ya biraz daha yaklaştırmıştır. Başbakan tarafından bu amaçla yapılmış olması da muhtemeldir. Sonuçları itibariyle, Abdullah Öcalan’ın bizzat başbakan tarafından tek adres ve tek muhatap haline getirilmesi de bu kanaatimi güçlendirmektedir.
Elbette Başbakan’ın, Öcalan ile görüşmelerin, müzakerelerin yapıldığını kabul etmesi ciddi bir adımdır. Örgüt için “Silah bırakıldığı andan itibaren başka ülkelere gitmeleri gündeme gelebilir.” demesi çözüme yönelik müzakerelerin örgüt ile de gerçekleştiğini göstermektedir. Ancak süreç içerisinde dikkatlerden kaçan bir konu; Ölüm oruçlarının sonlandırılmasında Hükümet, PKK ve İmralı tarafından BDP’nin dikkate alınmaması ve sürece dâhil edilmemesidir.
Sürece aktif katılmak için BDP’nin samimi girişimleri ve çabaları hep sonuçsuz kalmıştır. BDP ve DTK’nin randevu talepleri bilinçli ve planlı bir biçimde hem Hükümet hem de İmralı tarafından dikkate alınmamıştır.
Peki, bir yandan örgütle ve Öcalan ile müzakereler yapan ve bu müzakereleri kabullenmekten çekinmeyen Başbakan’ın, söz konusu BDP olunca farklı yaklaşımın gerekçesi ne ile açıklanabilir? BDP açısından cevap; BDP ile PKK arasındaki ilişki biçimidir. Devlet baskısı ve hükümetin dışlayıcı ve milliyetçi politikaları kadar Kürt siyasetini tıkayan en önemli nedenlerden biri BDP-PKK ilişkilerindeki karmaşık durumdur. 
BDP, sürecin dışında kalmamak için olayların peşinden gitmiş ve siyasetçilerin yapmaması gereken tarihi bir hatayı bilerek yapmak zorunda kalmış, yani açlık grevine girerek ancak ‘ben de varım’ diye bilmiştir. Açıkçası, etkin, belirleyici siyasi bir aktör olmak yerine, ancak edilgen siyasi bir figür olabilmiştir. Bu durumu Hükümetin, PKK ve İmralı’nın bir stratejisi olduğunu düşünsem de, eksiklerine rağmen BDP’nin bunu hiç de hak etmediğini düşünüyorum. 
BDP’nin Hükümet ve PKK karşısında bu kadar aciz ve çaresiz kalmasının nedenlerinden biri bu olsa gerek! Temsil görevini bir tarafa bırakarak, İmralı ve Kandil’den gelecek mesajlara odaklanmış ve hareket alanını bu mesajlarla sınırlandırmış bir parti politikası çözüm değildir.
Başbakan açısından cevap ise, BDP üzerinden milliyetçi tepkileri siyasi zeminde tutmayı başarmasıdır. BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin tutumu da bunu göstermektedir. Yani başbakan, BDP üzerinden ve sert söylemleriyle Türkiye’ye hâkim olan milliyetçilik kuşatmasını BDP’ye yönlendirmektedir. Ancak AK Parti’nin hızla kaydığı muhafazakâr-milliyetçi çizgisi, Başbakan’ın üslubu, milliyetçi sert söylemleri sorunları çözmek bir tarafa, Kürt sorunu merkezli çatışmaları daha da derinleştirdiğini görmek gerekir.

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.