7 Haziran 2015 seçimleri; sonuçlarının kestirilmesi zor olmasa da, mevcut durum göz önüne alındığında, bir çok insan için sonuçlarına katlanılması oldukça zor bir seçim olarak geride kaldı. Bu neticeden ne kadar ders çıkarabileceğimiz ise, bir sonraki seçimin sonuçları ile doğrudan ilişkilidir…
Milli iradenin, 7 Haziran’da verdiği karar; sayın Başbakan’ın da dediği gibi, şüphesiz, en doğru karardır. Milletin tercihini hor görmek; demokratik kültür, medeni duruş ve en temel saygı kuralları ve anlayışı ile de bağdaşmaz. Bu doğrultuda, seçimden sonra, bazı doğu illeri için sıklıkla dile getirilen; ihanet, nankörlük gibi söylemlerin üzücü olduğunu paylaşmak isterim. Demokrasinin, halk iradesinin bir yansıması olan çok renkliliğin, saygı ile karşılanması gerektiğini seçimin hemen ardından 7 Haziran’da da belirtirken; bununla birlikte, koalisyonlarla devam etmenin, uzun vadede, ülkenin bekası için pek de hayırlı olmayacağı kanaatini paylaştığımı da yazmıştım daha önce.
Şu bir gerçek ki, AK Parti, 7 Haziran’da da yeni bir seçimden daha en büyük parti olarak çıktı. Ancak, iktidar için güçlü bir oluşumun kurulamaması, ve akabindeki belirsizlik ortamı; son 13 yılın kazanımlarını riske etme tehlikesini doğurdu. 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası oluşan tablo; tek parti iktidarı, koalisyon ihtimalleri ve son dönemde çokça konuşulan ‘Başkanlık sistemi’ ile ilgili de önemli dersler de sundu. Oluşan tablo, kanımca, bir anlamda: tek başına bir iktidara ya da başkanlık sistemine mecbur olduğumuzu gösterdi…
Adaylık başvurusu yapmadım…
Bu vesile ile bana farklı fırsatlarda sürekli yöneltilen bir soruyu da burada tekrar cevaplamak isterim. 1 Kasım 2015 erken seçimleri için, yeniden bir aday adaylığı başvurusu yapmadım. Bunun iki basit nedeni var: Birincisi, bu seçim döneminde, yeniden aday adaylığı başvurusu yapmamı gerektirecek önemli ve yeni bir talep veya davet olmadı. 7 Haziran seçimleri öncesi, aday listelerinin açıklanmasından sonra da, ülkenin bekası ve huzur ortamının devamı için katkıda bulunmaya devam ettim… Bu doğrultuda, sorumluluk bilinciyle ve tüm gücümle politik istikrar ve kardeşlik projesinin devamı ve başarısı için çaba sarf-ettim. Hem İstanbul’da hem Bingöl’de; aday tanıtım ve ziyaretlere aktif olarak katildim. Seçim döneminde de, İstanbul’da koordinatör olarak görev yaptım. İkincisi, 7 Nisan’dan bu yana geçen süre zarfında; ilkin Sabancı Üniversitesinde başlayarak ve 29 Mayıs Üniversite’sinde de devam edecek akademik kariyerim ile söz verilmiş yeni kitap ve makale projelerim var.
Tekrar, baştan yeni bir başvuru yapmamış olmam, siyasetten uzak kalacağım seklinde de algılanmamalıdır. Hala, Şubat 2015’te yaptığım açıklamada belirttiğim ve aday adaylığı süreci ve sonrası savunduğum değerlerin arkasındayım. İnsanımızın hizmetinde olmaya devam edeceğim. Aday adaylığı sürecinin ilk gününden bu yana sürekli vurguladığımız gibi, adaylık açıklamaları sonrası da ortaya çıkan sonuca göre, Yeni Türkiye’nin inşası sürecinde, üzerime düşen görevi yapmaya devam edeceğim. Ülkesine ve insanına hizmet aşkıyla dolu bir birey olarak, önümüzdeki dönemde, yeni gelişmelerin ülkenin geleceğini, ekonomik kazanımları ve politik istikrarı riske atacak doğrultuda şekillenmemesini diliyorum. Ülkeme ve Anadolu’nun kadim medeniyetine faydalı olmak için, bundan sonraki süreçte de üzerime düşeni yamaya devam edeceğim.
1 Kasım yeniden başlangıçtır…
Kanımca, 1 Kasım seçimlerine de; 7 Haziran’da olduğu gibi, Yeni Türkiye hayalini gerçeğe dönüştürmek için yepyeni bir fırsat gözüyle bakılmalıdır… Malumunuz; bölgemiz ve Dünya’da, ekonomik ve politik güç dengeleri sürekli değişiyor. Bu dönüşüme, daha adil bir düzenin; daha güçlü, müreffeh, daha istikrarlı Yeni Türkiye’nin oluşumuna destek olmak elimizde. Siyasi görüşü ne olursa olsun, tüm toplumun kucaklaşması ve Anadolu insanının bağrında hep yaşattığı Yeni Türkiye hedefinin gerçekleşmesi zamanı gelmiştir.
Birey odaklı; adalet, eşitlik ve özgürlük üçlü saç-ayağı üzerine oturtulan Yeni Türkiye, insan onuru vurgusu ile daha adil ve müreffeh ülke hayaline bir nebze daha yakınlaştıracaktır bizi.
Bu bilinçle; darbe anayasasına, en zor şartlar altında ve en tehlikeli zaman diliminde dahi; her şeye rağmen, ‘hayır’ diyebilmiş cesur Bingöl örneğindeki gibi, bugünün teknolojik gelişmelere paralel; nispeten ‘daha rahat döneminde’ de aynı dirayeti ve asaleti göstererek, tüm dayatmalara ve ‘koyun gibi gütme’ çabalarına aslanlar gibi göğüs gererek ‘HAYIR’ diyebilmeli ve tarihin şeref sayfalarına adını tekrar altın harflerle yazmalıdır bu millet.
Bu vesile ile; aday adaylığı başvuru yapan ve aday listelerinde yer alacak tüm arkadaşlarımı, şimdiden, yürekten tebrik ediyorum. Bugüne kadar bize destek gösteren tüm dernek, vakıf ve diğer STK’lara; dualarını ifade eden, yol gösteren ve her zaman yanımızda duran tüm dostlarımıza ve dava arkadaşlarımıza da tekrar teşekkürü borç biliyorum.
2015 Haziran ayı seçimlerinde, ciddi bir teveccühe binaen aday adaylığı başvurumu yaptım. Seçimleri ve siyaseti, ülkeme ve insanımıza olan vefa borcumu ödemek için en kestirme yol olarak görüp; aday adaylığı başvurumu da o amaçla yapmıştım. Seçim süreci boyunca da, il il; ilce, ilce; hatta köyler boyunca gezerek hem kendimizi hem davamızı anlatmaya çalıştık. Her şeye rağmen de, seçim süreci boyunca partime hem seçim bölgemde hem memleketim Bingöl’de aktif destekte bulundum.
Siyasetin önemi…
Ülkelerin modernleşmesi, Prof. Acemoğlu ve Prof. Rodrik gibi Türk kökenli ekonomistlerin de çalışmalarında da sık sık yer bulduğu üzere, o ülkelerde ekonomi ve siyasetin özgürleşmesi ve demokratikleşmesi ile paralel hareket eder. Bu açıdan, ekonomi ve siyaset: modernleşmenin iki atlısı olarak görülebilir. Ekonomi ve siyaset bir araya geldiği zaman, toplumsal hayat üzerinde çok ciddi etkileri olabilir. Sanayi devrimi öncesinde İpek Yolu'nu kontrol eden, ticaret merkezlerini birbirine bağlayan devletler büyük imparatorlukların merkezi oldular. Siyasal düzen ve istikrarla, ekonomik düzeninin dinamizmini bir arada barındırabilen bu devletler, yeni medeniyetler kurdular. Bu dönüşüme uyum sağlanamadığında ise hızlı düşüş ve daralma dönemleri görüldü.
Sanayi devrimi sonrasında kadim imparatorluklar dönemi biterken; yeni üretim araçları, siyasal düzenleri değiştirdi. İpek Yolu ticareti de parçalandı. Değişmeyen şey, istikrarlı ekonomik ve politik yapılara olan ihtiyaç oldu. Bugünün Dünya’sında da öngörülebilen ülkeler ve güven veren iktidarlar, umut vadeder ve yatırımcı çekerek daha istikrarlı, kalıcı büyüme ve güçlü ekonomiler yaratırlar. Türkiye'nin, bu anlamda, en büyük zenginliği güven ve istikrar ortamıdır. Doğrudan Yabancı Yatırım için, istikrarlı bir ekonomik ve politik sistem gereklidir. Türkiye, iktisadi gelişme ve şeffaflaşma alanında önemli reformlar gerçekleştirdi ancak 2002’de başlayan ciddi reform süreci hala devam ediyor; etmelidir de.
Türkiye’nin geleceğine dair umut veren şeylerden biri, 2015 Haziran seçim döneminde, tüm siyasi partilerin vaatlerinin merkezinde ekonominin olması idi. Bu, hiç şüphe yok ki önemli bir normalleşme işareti idi bu. Son dönemde artan terör olayları, ise, bu normalleşme ile ilgili ciddi kaygılar uyandırdı; kazanımları yeniden kaybedip, karanlık 1990’lara geri dönme korkusunu geri getirdi. Dileğim, en geç seçimin hemen ardından; yeni bir normalleşme surecine girilmesidir.
7 Haziran dönemindeki olumlu gidişata dek; Türkiye’de seçimler boyunca, muhalefet partileri genelde, kimlik ve ideoloji siyasetini yaparken; AK Parti iktidarı, kalkınma ve büyüme ile kafa yoruyordu. Muhalefetin, son seçim döneminde, ekonomiye odaklanması umut verirken; secimler sonrası göründüğü itibariyle, hala, AK Parti’nin uzun vadeli vizyon sahibi siyaset anlayışından uzak duruşu ise düşündürmeye devam ediyor. 1990’larin ‘bol keseden’ vaatlerini andıran siyaset anlayışı, henüz alınması gerek uzun bir yol olduğu gerçeğine işaret ediyor. Rehavete kapılmadan, prensiplerden taviz vermeden yolumuza devam etmeliyiz. 13 yıllık AK Parti iktidarında, bu sayede, ekonomik anlamda net bir refah artışı yaşandı. Daha yüksek profilli bir ülke imajı çizdik. Kısır iç çekişmelerden; “Şöyle bir politikanın artısı ve eksisi nelerdir? Maliyeti nedir ve yapılabilirliği nedir?” noktasına doğru gittiğimizi görmek sevindirici.
Yeni kalkınma modelimiz…
AK Parti iktidarı, 2002 sonrası dönemde, krizin ardından hayata geçirilen Neo-liberal ‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nı, kalkınma ve sosyal programlarla zenginleştirerek; doğru hamlelerle daha Neo-Keynezyen hale dönüştürerek özgünleştirdi. Kemer sıkma politikalarına:
– Altyapı yatırımları
– Kurumların güçlendirilmesi
– Bölgesel kalkınma projeleri
– Savunma sanayi projeleri
– Güçlü bankacılık sistemine geçiş reformları eklendi.
Üretim ve istihdam noktasında gelişmiş ülkeler ligine yolculuk devam ediyor. Markalaşma ve verimlilikte ilerleme sürüyor. Reel ekonomi ve küçük üreticiler, bugün, daha fazla destekleniyor. Sermaye birikiminin artırılması ve AR-GE’ye destekler, özellikle de özel sektörde, yeterli seviyede olmasa da sürüyor. Geçmişte, krizi önleme üzerine odaklanan ekonomi politikalarımızın; bugün artık, özel tasarrufların artırılması ve daha hızlı büyümeye; daha verimli büyümeye odaklanması umut veriyor. Meşhur deyimiyle, orta-gelir tuzağına (Middle-Income-Trap) düşmüş gibi görünmemek için de bu gereklidir.
Türkiye geçmişte, popülist politikaların cezasını, ya Merkez Bankası’nda para basarak veya IMF’nin kapısını çalarak çekti. Koalisyon hükûmetleri döneminde, kısa vadeli, seçim ve iktidar hırsıyla; sonu düşünülmeden hayata geçirilen politikalar; oy ve zaman kazanma çabaları, ülkenin 10 yıllarına mal oldu. Ülkenin bekası ve müreffeh ülkeler yolculuğu için, önümüzdeki dönemde öncelikle çözüm sureci ve ekonomi üzerine yoğunlaşılacak gibi görünüyor. Daha özelde de, yeni ve güçlü bir iktidarın:
– Özellikle de bu ara daha çok ihtiyaç duyduğumuz, toplumun huzur ve refahı, daha güçlü ve müreffeh, daha eşitlikçi ve adil, daha istikrarlı Yeni ve büyük bir Türkiye hedefi ve hayaline katkıda bulunması,
– Ekonomi politikasına yeni bir bakış açısı kazandırılması; yüksek cari açık, yetersiz özel tasarruf ve aşırı tüketim, yetişmiş insan gücü açığı ile eksikliği derinden hissedilen yapısal reformlarla, ekonomi politikasına katkıda bulunması,
– Son donemde akamete uğrayan ekonomik büyümedeki kötü gidişatın tersine çevrilmesi,
– Çözüm sürecinin başarıya ulaşması; barış ve kardeşliğin tesisi ve devamı, kalkınma ve refah sürecinin devamı ve sürecin, toplumca kabulü için, aktif görev alması ve yeni projeler geliştirmesi,
– Eğitimin, çerçevesini ve kalitesini artıcı politikalar üretmesi; daha eşitlikçi bir düzen; şehirler ve bölgeler arası fırsat eşitliği için ve kalifiye iş gücü hedefi ışığında, eğitim politikası ve reformuna devam ve destek olmasını umut ediyoruz.
Özellikle de çözüm surecinden vazgeçilmesi, Prof. Acemoğlu’nun da belirttiği gibi ekonomik ve politik olarak sonuçları tahmin dahi etmek istemeyeceğimiz sonuçlar doğurabilir.[1]
AK Parti iktidarının ve AK kadroların, özellikle de ilk 2 donemde ama genelde de 2002 sonrası; Türkiye’ye ciddi kazanımlar getirdiğine inanan bir insanim. Bir çok kesimde seveni olduğu kadar, tarihteki bir çok lider gibi sevmeyeni de bol bir lider olarak Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın da bu ülke için bir şans olduğuna inanan biriyim. Bu ülkenin Sayın Erdoğan’dan faydalanması gerektiğine inanıyorum.
AK Parti iktidarı öncesi, son 50 yıllık süreçte, kişi başı gelir artışında bir nebze yol alınsa da; hem eğitim, hem sağlıkta, Türkiye, kendi grubundaki ülkelerden bayağı geride kaldı. Son 13 yılda ise, bu alanlarda, ciddi ilerlemeler sağlandı. Kurumların kalitesi ile ilgili de yol alınmaya devam ediliyor; AK Parti iktidarı döneminde bu alanda da dönüşüm tüm hızıyla sürüyor.
Osmanlı’nın tarım ağırlıklı iktisadi yapısından; Cumhuriyetin ilanını takiben yeni bir sanayileşme hamlesi ile, yepyeni bir ekonomi mucizesi oluşturulmaya çalışıldı. Çok yol alındığı şüphesiz; ancak Cumhuriyet’in başından bugüne istediğimiz noktada değiliz. AK Parti’nin son 10 yıldaki ekonomi mucizesi yol aldırdı; ancak, gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşmaya henüz yetmedi. İspanya, Güney Kore, hatta Almanya gibi yeni bir iktisadi mucize örneği için en az 20-30 yıllık uzun bir dönem boyunca %5’lik büyüme hedefinin tutturulması gerekiyor. Bunun yolu da, AK Parti iktidarının yaptığı gibi trendin dışını zorlamaktan geçiyor; mevcudun dışına çıkmadan bunu başarmak da oldukça zor görünüyor.
Ekonomi bilimciler, Acemoğlu örneğinde olduğu gibi; Son 30-40 yıllık yakın dönemde ekonomistler, fiziki ve beşeri sermaye birikimi yoluyla iktisadi büyümenin, yakın dönemde, eğitim, yatırımlar ve teknolojik büyüme ile; daha uzun dönemde ise kurumsal gelişim ile pozitif ilişkili olduğu sonucuna ulaştı. Kurumsal yapının önem kazandığı uzun dönemde, ekonominin içinde bulunduğu toplumsal ve siyasal yapı ve ortam önem kazanıyor. AK Parti iktidarının reformlarının devamı ve kurumsal kalitenin artırılması bu açıdan önemlidir.
Secim sonucunun nasıl netleşeceğini kestirmek zor elbette; ancak nasıl olması gerektiği ile ilgili yeterince tecrübe oluştu gecen bir kaç ayda. Şurası kesin ki: ülke olarak, millet olarak siyasi istikrara mecburuz…
Yeni seçim döneminin, bölgemiz, ülkemiz ve insanımız için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Tüm aday adayı arkadaşlarımı tekrar canı gönülden kutluyor, destekliyor; tüm hemşerilerimin ve bölge insanının da aday arkadaşlarımıza aynı duygularla sahip çıkmalarını, ülkemizin geleceği; barış ve huzur ortamının tesisi adına, rica ediyorum.
Saygı, sevgi ve muhabbetle,
Twitter: www.twitter.com/@bagisb
Facebook: www.facebook.com/bilalbagis
Instagram: www.instagram.com/bilalbagis
Website: www.bilalbagis.com
Email: bilalbagis34@gmail.com
#DrBilalBagisiDestekliyorum
Dr. Bilal BAĞIŞ kimdir?
25. Dönem İstanbul 1. Bölge AK Parti Milletvekili Aday Adayı
Ekonomist, Stratejist, Danışman ve Akademisyen
1984 yılında Bingöl’de doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) başarı burslu olarak mühendislik okudu. Sabancı Üniversitesi’nde burslu ekonomi yüksek lisansı yaptı. Ardından, ABD’de Kaliforniya Üniversitesi’nde burslu ekonomi doktorasını tamamladı. Öğrenim hayati boyunca okul birincilikleri ve OSS dereceleri dahil bir çok basari yakalayan Dr. Bağış; TUBITAK, TEV, Fulbright, ITU, Sabancı ve UC gibi üniversite ve kurumlardan bir çok ödül ve burslar kazandı.
Dr. Bilal Bağış, bugüne değin, değişik üniversite ve kuruluşlarda akademisyen, ekonomist, stratejist ve danışman pozisyonlarında çalışarak; hem teorik, hem pratik anlamda kendisini sürekli geliştirmiş; hem özel sektör tecrübesi, hem de akademik tecrübesi ile diğer akademisyenlerden önemli oranda farklılaşan bir profil çizmektedir.
Türkiye’nin prestijli üniversitelerinde tamamladığı lisans ve yüksek lisans öğreniminin ardından; ABD’de, alanının öncüsü akademisyenlerden ders almış ve yine uluslararası finans ve para politikaları alanında dünyanın en iyi akademisyenleri ile çalışma imkânı bulmuş biri.
Dr. Bağış, Sabancı Üniversitesi ve Kaliforniya Üniversitesi’nde dersler verdi. Merkez Bankası, THY ve Yapı-Kredi gibi Türkiye’nin önemli bir çok kurumunda araştırmalar yaptı ve kısa süreli tecrübeler edindi. Mayıs 2014’de Sabancı Grubu’nda genel müdürlükte ekonomist, stratejist pozisyonunda çalışmaya başladı. 7 Haziran seçimlerinde, İstanbul’dan AK Parti milletvekilliği aday adaylığı başvurusu yaptı. Seçimlerin hemen ardından, Sabancı Üniversitesinde başladığı ders ile akademik hayata geri döndü.
Dr. Bağış, Türkiye’de ve ABD’de prestijli üniversitelerde dersler verdi. Araştırma konuları, lisans döneminden bu yana, istikrarlı bir şekilde, ülke sorunlar ve politika enstrümanlarının etkinliği üzerine odaklandı.