Dünyanın idaresini elinden kaçırmak istemeyen yamyamların hedefi, ekmeği, suyu ve aşı,
Rahatı bozulan münafıkların can simidi,
Hesap vermekten korkan istipdat zihniyetinin yegâne savunması,
uyanan Müslümanları, aleni veya sinsice yok etmek oldu.
Koca Dünya coğrafyasına sığınamayan emperyalist menhus ruh, orta Doğuda ayağa kalkmaya çalışan mazlumların başına üşüştüler.
Topunu tüfeğini eline geçiren doymaz zalim avcılar başımızda nöbet tutmaya, müslüman avına çıktılar.
Yıkılan bir imparatorluğun yetim çocukları büyüdüğünde, sırtlanları rahatsız etti. Toprak, inanç, unsuriyet mirası ortaya atılarak, kardeş kardeşe karşı vahşi bir canavar suretine getirildi.
İlme, irfana, sanata ve uhuvvete yönelen bu coğrafyadaki çocukların, evleri, yurtları, mabetleri, haysiyet ve Onur'ları virâneye çevrilip, talan edilmektedir.
Müslümanların İnsanca yaşamak talebi, kefereleri rahatsız etmekte, onları insanlıktan çıkartıp, yırtıcı vahşi bir canavara çevirmektedir.
Alanı küçük, manası büyük bir toprak parçasının başında 40'tan fazla canavar çeşitleri toplanmış. Müslümanın kanını içip yüreğini parçalamaktadır. Kaçıp Can'larını kurtarmaya çalışanları,
karasularda boğmakta, hiçbir yerde hayat hakkı bile tanınmamaktadır.
Bunun farkına varamayan Müslümanların durumu ise bu vahşilerin vahşetini aratmamakta acıları dahada katlamaktadır.
Zaman Bediüzzaman'ı bir daha düşünmeye davet etmektedir.
"Bana ıztırap veren," dedi. "Yalnız İslâmın mâruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ıztırabım, yegâne ıztırabım budur. Yoksa şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa!"
Bu sese kulak vermeyen bedbahtlar utansın. Halen utanacak yüzleri ve Onur'ları varsa!
Şu zamanda, Bu tehlikeyi kaç tane müslüman şuurlu bir şekilde farkına varmaktadır.
Heyhat nerede o insanlar!
Müslümanların kanı zalim emperyalist canavarlarının, içme suyu olmuş.
Toprakları acımasız savaş eğitim alanı olmuş!
Vücutları birer kadavra hükmüne geçmiş!
Evleri tetikçilerin mevzileri olmuş!
Ey gafiller, vicdanları tefessüh etmiş bedbahtlar, gözleri kör kulakları sağır olmuş sözde müslümanlar!
İdrak etmezmisiniz, ölen, çiğnenen;
Kardeşin, İzzettin, namusun, haysiyet ve onurundur!
Ve en önemlisi geleceğindir!
Azda olsa oturup alem-i İslam'a ağlamazmısın!
"DAR DÜŞÜNCELER, DAR GÖRÜŞLER"