Google News' te Takip Edin

Bingöl genç haberleri google

DOLAR 32,2901 % -0.16
EURO 34,7830 % -0.1
GRAM ALTIN 2.407,49 % 0,58
ÇEYREK A. 3.936,25 % 0,58
BITCOIN 64.052,01 0.666
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava 11°
Google News

Şiddetin Devlet Boyutu

Kamuoyunun dikkati Güvenlik Güçleri ile PKK çatışmaları üzerinde yoğunlaşırken, BDP üzerinden doğrudan Kürt siyasetine yönelik şiddet stratejisi dikkatlerden kaçmaktadır. Adı konmamış yeni bir devlet şiddeti yaşanmaktadır. Bölünme kaygısı yaratılarak ‘Türk Milliyetçiliği’, Kürtlere yönelik şiddet politikalarıyla da “Kürt Milliyetçiliği” güçlendirilmektedir. Daha vahim olanı ise; bazı dini çevrelerin, cemaatlerin milliyetçiliği dini karakterle güçlendirmeye çalışmalarıdır. Bugün toplumsal bölünmeleri, toplumsal ayrışmaları derinleştiren ve ortak paydalardan uzaklaştıran neden de bu politikalardır.

Son Güncelleme :

23 Temmuz 2012 - 21:49

Şiddetin Devlet Boyutu
Güvenlik siyasetinde yaşanan başarısızlığın faturasını BDP, dolayısıyla siyasi-sivillere yönelik şiddet politikalarıyla örtmeye kalkışmak gerçekte bölünmeye hizmet etmektir. Diyarbakır örneğinde olduğu gibi BDP milletvekillerine yönelik uygulanan orantısız güç, İktidar siyasetinin ve Türk demokrasinin zavallılığını göstermesi bakımından yeterlidir, diye düşünüyorum. Bölgenin stratejik noktalarında yüzlerce Karakolun varlığına ve Güvenlik güçlerinin yoğun operasyonlarına rağmen PKK; yol kesiyor, kimlik kontrolü ve siyasi propaganda yapıyor, şantiyeleri basıp iş makinelerini imha ediyor ve askeri unsurlara saldırılar yapıyorsa bunun sorumlusu BDP ve Kürt siyaseti değildir.
PKK şiddetinin oluşturduğu tahribatı, siyasi, sosyal, ekonomik, ahlaki erozyonu görmezden gelmek, sessiz kalmak toplum vicdanını yaraladığı doğrudur. Kişisel olarak bu tabloyu, Kürtlerin geleceği açısından karanlık gördüğümü de açıkça ifade etmeliyim. Benzer nedenlerden dolayı Kürt aydınları ve siyasetçilerinin PKK’yı, BDP ve Kürt siyasetini eleştirme hakları vardır. Hatta PKK şiddetine karşı demokratik tavır koyma cesaretini de göstermeleri gerekir. Ancak bunun için Kürt Aydın ve siyasetçilerinin “Barış” sürecine katkı sağlayabilmeleri, öncelikle Kürt sorununu doğru ve samimi olarak sahiplenmeleriyle mümkündür. Ayrıca şiddet karşıtı Kürt aydınlarının şunu çok iyi bilmeleri gerektiğini düşünüyorum; hangi gerekçe ile olursa olsun Kürt siyasi hareketine cephe açmak, barışa katkı sunmayacak, tersine Türk ve Kürt milliyetçilerini, hak ve özgürlük karşıtlarını daha da güçlendirecek, devletin jakoben geleneğini meşrulaştırmaya hizmet edecektir.
PKK şiddetini ve BDP politikalarını gerektiğinde en ağır şekilde eleştiren biri olarak kanaatim şudur ki, başta siyasetçi ve aydınlar olmak üzere Kürtlerden istenen şiddete karşı toplumsal duyarlılık değil, işbirlikçiliktir, ihanettir. Hâlbuki Kürtlerin bir bölümü bunu fazlasıyla yapmış ve yapmaya da devam etmektedir.
Kuşkusuz PKK, şiddeti yöntem olarak benimseyen bir örgüt olarak ortaya çıkmıştır. Kürtlerden önemli bir kısmının silahlı mücadeleye destek verdiği de açıktır. Şiddet, ulusçu mücadelelerin karakteri olsa da, Kürt Sorunu’na getirdiği yarar – zarar noktasında hep tartışılmaktadır. En azından barışçı çözüme yarar sağlamadığı birçok Kürt aydın ve siyasetçi tarafından da yüksek sesle dile getirilmektedir. Peki, Kürt aydınlarının, Kürt sivil toplum kuruluşlarının PKK'ya karşı seslerini yükseltmelerini isteyenlere sormak istiyorum: Kürt kamu oyununun PKK şiddetine karşı seslerini yükselttikleri kadar, Türk aydınları, Türk siyasetçileri, Türk kamuoyu devlet uygulamalarına, kardeş kavgasına, kirli savaşa karşı seslerini yükseltebilmişler midir? Kürtlerin; yaşadığı coğrafyanın ve vatandaşı olduğu devletin eşit bir parçası olmasını milliyetçilik sayan bir yönetimi/anlayışı sorgulamak gerekmez mi? Türkiye kamuoyunda, 20 milyon nüfusa sahip bir halkın ‘Anadilde eğitim’ talebini dahi “bölücülük” sayan bir zihniyeti sorgulayan kaç siyasetçi, yazar, aydın, cemaat vs vardır? Başkalarının haklarını, kutsallarını yok sayarak, kendi kutsallarını başkalarına dayatmak suretiyle barış, kardeşlik, birlik tesis etmek ‘adil/ahlaki’ midir? Ayrıca mümkün müdür?
Hükümetin, demokratik süreci PKK tavırlarına endekslemesi doğru değildir. Demokrasiye ihtiyacı olan, en başta devletin kendisidir. Darbe anayasası ve demokrasi müsveddesi ile “ileri demokrasi” iddiasında olan dünyada kaç tane devlet vardır? AK Parti iktidarının Kürt meselesinin anlaşılmasında ve demokratik bir zeminde tartışılmasındaki rolü inkâr edilemez. Ancak yüz yıldır devletin inkâr ve asimilasyon politikalarını sadece “Kürt realitesini” tanımakla örtmenin mümkün olmadığını bilmek zorundayız. Kürt sorununun çözümüne yönelik atıldığı iddia edilen adımların hiçbiri Kürtlerin taleplerini karşılamaya yetmemiştir. Daha çok Türkiye’nin uluslar arası imajını düzeltmek ve Kürtler aleyhine iç ve dış kamuoyu desteğini almaya yönelik adımlar olmuştur. Yapılması gereken, PKK dâhil bütün sorunları demokrasi ile aşmayı başarabilmektir.
Ne yazık ki ‘Toplumsal Vicdan’ hala Kürtleri fark etmemiştir. Kürtlere yönelik şiddet, devlet eliyle toplumsal bir kültüre dönüşmüştür. Barış ve Kardeşlik dini olan İslam algısı dahi şiddet ve milliyetçilik ile birlikte gelişmektedir. Şüphe yok ki Kürt siyaseti de şiddet ile birlikte gelişmektedir. Öyle ise sorgulanması gereken, uyguladığı politikalarının neden olduğu sorun ve tahribatı fark edemeyen yönetim zihniyeti ve devlet şiddetidir.
Henüz yeni idrak ettiğimiz Mübarek Ramazan Ayı ve içinde bulunduğumuz manevi iklimin ihtiva ettiği önem ve anlamını da hatırlatarak çağrıda bulunuyorum: Kürtlere yönelik ayırımcı uygulamalar ve şiddet artık son bulmalıdır. Kabul etmeliyiz ki Kürt meselesi silahla çözülemeyeceği gibi barış da silahla tesis edilemez.

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.