Google News' te Takip Edin

Bingöl genç haberleri google

DOLAR 32,5501 % 0.01
EURO 35,0241 % 0.44
GRAM ALTIN 2.428,31 % 0,21
ÇEYREK A. 3.970,29 % 0,21
BITCOIN 64.351,79 -3.375
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava 11°
Google News

Suriye-Türkiye Gerginliği

22 Haziran günü radar sistemini denetleme amacıyla uçuş yaptığı açıklanan silahsız bir Türk F-4 uçağı, hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle Suriye tarafından düşürüldü. Olayları rasyonel verilerle değerlendirme imkânına çok da sahip değiliz ancak uçağın bilinçli olarak vurulduğu açıktır.

Son Güncelleme :

04 Temmuz 2012 - 12:02

Suriye-Türkiye Gerginliği
Komşu devletler arasında düşmanca tutum içinde olmadıkça yapılan bu tür sınır ihlalleri bir saldırı nedeni değildir. Bu nedenle Başbakan’ın ifade ettiği gibi uçağın “kastı mahsusa ile hasmane bir tutumla hedef alındığı” doğrudur.
Suriye’nin iç politikasından kaynaklanan sorunlar nedeniyle böyle bir eylemin gerçekleşmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü içerde desteği artırmak bakımından dışarıda kriz çıkarmak Esed ve yönetimine avantaj sağlamaktadır. Bunun için de Türkiye’nin hedef seçilmesi anlaşılır bir durumdur. Başından itibaren Batı ittifakı içerisinde Esed’in yönetimden el çektirmesi yönünde en çok çaba gösteren devlet Türkiye’dir. Bu bağlamda muhalif güçlere Türkiye üzerinden mühimmat ve lojistik desteğin yapıldığı artık sır değildir. Ayrıca Hükümet’in Bölge’ye yönelik politikalarında Türkiye’nin askeri gücünü hatırlatması bir tehdit olarak algılanmaktadır. Suriye’nin bu eylemi de bütün bunlara karşılık bir meydan okumadır.
Kuşkusuz bölgesel güç itibariyle Suriye, Türkiye ile kıyaslanacak bir ülke değildir. Ancak Türkiye de süper bir güç değildir, oynamak istediği rolün gerektiği kadar bir güce de sahip değildir. Türkiye, NATO gücünü Müslüman komşuları üzerinde bir tehdit ve baskı unsuru olarak kullanmakta ve bu durum komşu devletlerde rahatsızlık oluşturmaktadır. Türkiye’nin tarihi misyonu itibariyle bölgesinde etkin bir aktör ve güç olmak istemesi anlaşılır bir durumdur ve bence olmalıdır da. Ancak NATO adına ‘bölge kabadayısı’ olması kabul edilemez.
Elbette Türkiye, Esed ve yönetiminin işlediği cinayet ve yaptığı zulme kayıtsız kalmamalıdır. Esed diktatörlüğünün son bulması hepimizin arzusudur. Ancak bu zulmün son bulması için NATO gücünün devreye sokulmaya çalışılmasını onaylamak ne insanidir ne de İslami’dir. Suriye konusunda Hükümet’in tutumunu eleştirenlerin çoğu AK Parti’ye oy vermiş insanlardır. Suriye’de olup bitenler, Başbakan ve AK Parti’yi ilgilendirdiği kadar, siyasi açıdan olmasa da vicdani, insani, ahlaki ve İslami yönden bu kesimleri de ilgilendirmektedir. Bu yöndeki eleştirilerden Başbakan ve AK Parti’nin rahatsız olmasını anlamakta zorlanıyorum. Zira AK Parti’ye oy vermiş seçmenin tümünü, ‘iradesini şeyhine teslim etmiş sadık müritler’ olarak görmek büyük bir yanılgıdır.
Başbakan’ın olayla ilgili TBMM grup konuşmasında Türkiye-Bölge ilişkilerini değerlendirirken milliyetçiliğin/milli-ulus devletlerin söz konusu olmadığı İmparatorluk dönemlerini hatırlatarak ortak tarihe vurgu yapması çok önemlidir ancak hemen sonra milliyetçi/ulusçu reflekslerle tehditler savurması bir çelişkidir. “Türkiye’nin dostluğu ne kadar değerli ise gazabı da o kadar şiddetli ve kahredicidir” ifadeleriyle savurduğu tehdidi, savunduğu değerler ve övündüğü tarihi gerçeklerle bağdaşmadığını düşünüyorum. Kaldı ki bu bölge, fazlasıyla ABD ve İsrail’in gazabını zaten yaşamaktadır. Kahredici bir gazaptan söz edilecekse bunu; 11 askerin başına çuval geçirirken ABD’ye veya Mavi Marmara yardım gemisine uluslar arası sularda saldırıp masum insanları öldüren Siyonist İsrail’e gösterilmesi gerekmiyor muydu? “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” buyruğunu/öğretisini düstur edinenlerin Afganistan, Irak, Bahreyn veya Uludere katliamlarına sessiz kalmamaları gerekmez miydi?
Komşu ülkelerle sıfır sorun hedefleyen Hükümet’in, Suriye’yi artık düşman ve hedef ülke göstermesi dış politikasının tamamıyla iflas ettiğini açıkça göstermektedir. AK Parti iktidarı, uyguladığı yanlış dış politika yüzünden sonunda iç ve dış savaş çığırtkanlarının tuzağına düşmüştür. Bunlar arasında kendilerini İslamcı/mütedeyyin olarak tanımlayan çevrelerin olması daha da dikkat çekicidir. Her ne hikmetse AK Parti yöneticileri, Uludere katliamında olduğu gibi düşürülen uçak olayında da Türkiye/hükümete yönelik provokatif bir eylem olma ihtimalini göz ardı etmektedir. Ayrıca AB’nin ekonomik kriz ile mücadele ettiği, ABD’nin de Kasım seçimleriyle meşgul olduğu bir süreçte, Suriye ile tek başına uğraşmak Türkiye’nin çıkarlarına da uygun düşmemektedir. Sadece ABD ve ittifak güçlerinin müdahalesiyle de Suriye’de bir değişimin olması oldukça zordur. Hatta Rusya’nın hesaba katılmadan Suriye’de bir rejim değişikliği de imkânsız gibi görünmektedir. Ayrıca Suriye’de hala bir halk ayaklanması söz konusu değildir. Her ne kadar Esed’in uzun dönemde Suriye’yi yönetemeyeceği kesin gibi görünse de, içerde olduğu kadar dışarıda da uluslar arası destek göremeye devam etmektedir.
Bu gerçeği de dikkate alarak Türkiye tepkisini diplomasi alanında göstermeye devam etmelidir. De Gaulle; ”Büyük devletler dış siyasetlerini sokakta yapmazlar” der. Devleti yönetenlere yakışan, önce olup bitenleri sağduyu ile değerlendirebilmektir. Kriz, Türkiye ve Suriye ilişkilerinden ibaret değildir. Şimdiye kadar Türkiye’nin bu krizi diplomasi alanında başarılı bir şekilde yürüttüğü söylenebilir. Türkiye, askeri bir misillemede bulunmadan uluslar arası hukuktan kaynaklanan haklarını sonuna kadar kullanmalıdır. AB ve NATO söylem bakımından Türkiye’nin arkasında olduğunu teyid etmiştir. Zaten bundan fazlası da beklenemezdi. Suriye’ye yönelik askeri bir operasyon genelde Arapları, özelde de Suriye halkının tepki ve öfkesine neden olacağı ve bu durumun Esed ve yönetimine yarayacağı ise açıktır.

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.