Google News' te Takip Edin

Bingöl genç haberleri google

DOLAR 32,2053 % -0.22
EURO 35,1156 % -0.22
GRAM ALTIN 2.500,70 % 1,40
ÇEYREK A. 4.088,64 % 1,40
BITCOIN 66.912,76 0.014
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

“İnsani ve vicdani görev”

Diyarbakır’ın yeni Emniyet Müdürü Recep Güven’in tartışma yaratan açıklamaları, günlerdir kamuoyunu meşgul etmektedir.

Son Güncelleme :

16 Ekim 2012 - 8:18

“İnsani ve vicdani görev”
Görev yeri olan Diyarbakır’da, neredeyse kamuoyunun her kesiminden olumlu tepkiler almasına, yoğun ilgi görmesine ve sivil toplum örgütlerinden kendisine tam destek gelmesine rağmen, Hükümet ve siyasi parti temsilcileri tarafından eleştirilmesi, adeta sorgusuz infaz edilmesi son derece dikkat çekici bir durumdur. Çok açıktır ki bu tepkiler, devlet yerine insanı merkeze alan ve insan hayatını önemseyen bir anlayışa karşı verilmiştir.
Hatırlanacaktır, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne atanan Recep Güven gazetecilerle yaptığı sohbet sırasında “Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz. Benim yitik evladım dağa çıkmış. Keşke ulaşabilseydim, ona normal bir hayat sunabilseydim diye ağlarım. Önce vatan değil, önce insan” demişti. Devlet adına dağ kanunun uygulandığı ve her gün faili meçhul cinayetlerin yaşandığı bir dönemde görev deneyimi kazanmış, daha önemlisi yaşanan acılardan ders almış ve kendisiyle yüzleşme erdemini göstermiş bir bürokratın bu tespitlerine öfke duymak, insanlık adına nereye geldiğimizi göstermesi açısından manidardır.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, partisinin grup toplantısında Recep Güven'in 'Dağda ölen teröristlere ağlamıyorsanız insan değilsiniz' sözlerine karşılık "Mademki teröristlere ağlamayan insan değildir, o halde bu salonda insan da bulunmamaktadır" ifadesi Türkçü-Milliyetçi ideolojinin korkutucu boyutunu gösterse de anlaşılır bir durumdur. Yine CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun ”Bu söylem başlangıçta insani gibi görünse de toplumu bölen bir söylemdir. Şehit aileleri ne diyecek buna?” açıklaması Kemalist-ulusçu bir yaklaşım olarak sürpriz değildir. Ancak Başbakan R.T.Erdoğan’ın farklı politik mülahazalarla verdiğini düşündüğüm cevabı, şaşırtıcı olduğu kadar korkutucu olmuştur. Erdoğan, ”Biz evlatlarımızı katleden ve bu mücadele esnasında ölen terörist için ağlamadık, ağlamayız. Bunu da çok açık net söylüyoruz. Bu bizim hem insani hem vicdani görevimizdir. Bunu böyle bilmeye mecburuz” demiştir.
Öncelikle şunu sormak istiyorum: İnsan hayatına değer vermemek, öldürülen bir insana, gözyaşı döken, figan ve feryat eden annelerin evladına üzülmemek, nasıl hem insani hem vicdani bir görev kabul edilebilir? “Merhamet edilmeyene merhamet olunmaz” ilkesini çok iyi bilen dindar bir Başbakan’ı bu noktaya getiren nedir? “Dicle kenarında bir kurt kuzuyu kaparsa sorumlusu benim” inanç geleneğinden gelenlere ne oldu? Dağa gidenlerden, gitmelerine neden olan gerekçelerden ve bu nedenle öldürülenlerden kendilerine de düşen bir sorumluluk payı yok mudur? Toplumun, ülkenin geleceği kadar ülkeyi yöneten bu insanların geleceğinden de gerçekten endişe ediyorum.
Vatandaşları arasında etnik kimliklerine göre ayırım yapan devlet, ne yazık ki Başbakan’ın bu ifadeleriyle ölülerine ağlayan anneler arasında da ayırım yapmıştır. Şunu açıkça ifade etmeliyim ki, asker cenazelerinin neden olduğu acı, çığlık, feryat, öfke, kin ve intikamın bir benzeri, öldürülen PKK militanları için de yaşanmaktadır. Çocuğunun acı/ölüm haberini alan veya evladının cenazesiyle karşılaşan Türk ve Kürt annelerinin yürekleri aynı derecede sızlamakta ve kan ağlamaktadır. Toplumun, bu gerçeğin farkında olduğunu söylemek pek mümkün olmayabilir ama kardeşkanı akıtanların bunun farkında olduklarını bilmemiz gerekir. Vicdanın sesini dinleyebilenlere empati yapmalarını öneririm. Bu sayede anneler ve acılar arasında ayırım yapılamayacağı anlaşılacaktır. Çünkü anne yüreğini dağlayan acının, gözlerinden süzülen yaşların rengi, kavmi yoktur. Peki, bu durumda anneler ve acılar arasında ayırım yapmak insanlık/Müslümanlık vicdanı ile bağdaşır mı?
Bir emniyet müdürünün hangi amaçla olursa olsun özeleştiri yaparak, geçmişle yüzleşerek, empati kurarak bunları söyleme cesaretini göstermesi önemlidir. Ancak bundan daha önemlisi siyasetçilerin bu cesareti gösterebilmesidir. Ne yazık ki, siyasetçilerimiz bırakın cesaret göstermeyi, muhasebe yapma noktasında dahi değillerdir. Yaşanan acılar ortaklaştırılmadan ve karşı tarafın hissettiklerini hissetmeden bir barışın tesis edilmesi mümkün değildir. Herkes, sadece kendi ölüsüne ağladığı ve karşı tarafa kin ve öfke duyduğu sürece ayrışma giderek derinleşecektir. İktidar partisi de çok iyi bilmelidir ki, manevi bedeli önemsenmese de, her can kaybının siyasi bir maliyeti mutlaka olacaktır. Sonuç olarak, sadece bölge insanı değil, hiçbir vatandaşın, başbakan, siyasetçi veya yöneticilerin, dolayısıyla devletin gözyaşlarına ihtiyacı yoktur. İhtiyacımız olan ‘adalet’tir.
ab_erdogmus@hotmail.com


 

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.