belediye baskan adayı ramazan güner Google News' te Takip Edin

Bingöl genç haberleri google

belediye baskan adayı ramazan güner
DOLAR 32,4134 % 0.17
EURO 35,0097 % -0.26
GRAM ALTIN 2.324,34 % 0,17
ÇEYREK A. 3.800,29 % 0,17
BITCOIN 2.295.388 1.624
ÜYE PANELİ
SON DAKİKA
hava
Google News

Silah bırakma çağrısı ve kalıcı barış

Kürt sorunu temelinde yaklaşık otuz yıldır devam eden çatışmalarda, ilk defa mevcut iktidar döneminde PKK ile silahların bırakılması konusunda bir pazarlık yapıldığı resmi yetkililer tarafından ifade edilmiştir.

Son Güncelleme :

30 Nisan 2012 - 13:54

Silah bırakma çağrısı ve kalıcı barış
Oslo görüşmeleri bunun en belirgin örneğidir. Yine ilk defa bir başbakan dolaylı da olsa silahların bırakılması için müzakereye hazır olduklarını söylemiştir. Hatırlanacaktır, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önce Katar'da, daha sonra da partisinin Bursa il kongresinde “PKK silah bırakırsa operasyonlar durur” ifadesiyle açıkça PKK'ya silah bırakma çağrısında bulunmuştur.
Irak-Federal Kürdistan Başkanı Mesud Barzani’nin, Türkiye ziyaretinde Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmelerden sonra benzer açıklamalar yapması, gelişmelerin olumlu yönde seyrettiğinin bir göstergesi olarak anlaşılmaktadır. Ayrıca ABD ve PKK’nın da bu sürecin içinde olduğu açıktır ve ne yazık ki bu sürecin yolu ancak ABD güvencesinde açılabilir gözükmektedir, çünkü küresel güç olması bir tarafa, işgal ettiği Irak topraklarından askeri gücünü geri çekmeyi planlayan ABD için Kürt sorununun çözüme kavuşturulması bölge istikrarının olmazsa olmaz koşuludur. Benzer bir durum Türkiye için de söz konusudur. Türkiye’de iç barışın sağlanması ve istikrarın kalıcı hale gelebilmesinin tek koşulu PKK’nın silah bırakması ve şiddetin sonlandırılmasıdır.
Bu sebeple Başbakan’ın bu çağrısına muhtemelen yakın bir zamanda PKK’dan da olumlu bir cevap gelecektir. Tabii ki, silahları bırakmanın kolay bire süreç olmadığını herkesin bilmesi gerekir, fakat herkes için doğru olan, bu sürecin kalıcı bir barış ile sonuçlanmasıdır. Süreçle ilgili cevaplanması gereken ciddi sorular vardır. Örneğin; Silah hangi koşullarda ve nasıl bırakılacak? Kime bırakılacak? PKK demokratik siyasete nasıl dâhil edilecek? Hepsinden önemlisi taahhütlerin güvencesi kim veya kimlerdir? vb…
Kuşkusuz bugünden yarına kısa bir dönemde sonuç alınacak bir süreçten söz etmiyoruz. Devletin Kürt meselesini ve onun şiddet boyutunu temsil eden PKK sorununu, inkâr, silah ve imha yöntemiyle çözemeyeceğini anlaması ve bunu kabul edecek noktaya gelmesi çok ama çok önemlidir. Artık silah ve şiddet Kürtler için de bir hak arama yöntemi olmaktan çıkmalıdır. Sorun’un silahla çözülemeyeceği taraflar kadar kamuoyu tarafından da kabul gördüğünü sanıyorum. Bu noktaya gelinmesinde ise hiç kimse mevcut iktidarın rolünü inkâr etmemelidir.
Kürt sorunu başta olmak üzere, temel siyasi sorunları güvenlik merkezli yürüten geleneksel militarist devlet politikaları hiçbir konuda olumlu sonuçlar vermemiştir. Tersine sorunları daha da büyüterek karmaşık hale getirmiştir. Askerin dayattığı ‘güvenlik politikaları’ siyasi iktidarları da devamlı ‘güvenlik merkezli’ düşünmeye zorlamıştır. Çok gecikmiş olsa da, mevcut iktidarın ‘siyaset merkezli’ yaklaşımı temel sorunlara da yeni bir siyasi perspektif kazandırmıştır. Belirgin bir örnek olarak, İmralı ve Kandil ile yürütülen diyalog ve görüşmelerde, askerin devre dışı bırakılıp MİT’in aktif rol alması doğru siyasi stratejilerden biri olmuştur. PKK ile en etkili mücadele eden MİT, bugün itibariyle en tutarlı bir yol izlemektedir. Çünkü gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla MİT, sorunu siyasi boyutuyla çözmeyi amaçlamaktadır, bunun için diyalog ve müzakere yöntemini önemsemektedir.
Biliyoruz ki Türkiye’de iktidarlar, temel sorunları çözmek yerine, kontrol altında tutarak idare etme yolunu tercih ederler. Çünkü sorunları çözmenin muhtemel riskleri de vardır. Siyasiler ise risk almaya cesaret edemezler. Bu yönüyle de R.T.Erdoğan’ın hakkını teslim etmek gerekir. Şayet dış dinamikler olmasa, Kürt meselesinin çözümü için yeteri kadar içerden hükümete ve AK Parti’ye bir baskı olduğu söylenemez. Parti tabanı ise tamamıyla Başbakan’ın ifadelerine bağımlı gözükmektedir. Kürt kökenli milletvekillerinin sorunun çözümüne ilişkin etkilerinin hiç ama hiç olmadığı kamuoyu tarafından da bilinmektedir. Bu konuda ne yazık ki Başbakan’a yardımcı oldukları da söylenemez ancak parti içinde görüşlerini soran birilerinin bulunmadığı da malum. Bu sebeplerden ötürü sorunu çözme iradesi tek başına Başbakan’ın omuzlarında görünmektedir.
Üslup ve yöntem bakımından Sorun’a yaklaşım tarzı tartışılsa da Başbakan’ın bu cesur girişimine Kürt siyasetçileri ve aydınları başta olmak üzere sivil ve siyasi kuruluşlardan ciddi bir desteğin gelmemesi demokrasi açısından önemli bir eksiklik sayılmalıdır. Bu bağlamda kronik muhalefet partileriyle birlikte sivil toplum kuruluşları, medya, işçi ve memur sendikaları, iş dünyası ve üniversiteler gibi ileri demokrasi iddiasında olan kuruluşlar da demokrasi sınavını kaybeden muhalefet kervanına katılmışlardır. Esas itibariyle Kürt meselesi, başta siyasiler olmak üzere herkes ve her kesim için bir demokrasi sınavına dönüşmüştür. Unutulmamalıdır ki çatışmaların sona erdirilmesi, savaşın bitmesi demokratikleşmenin ön koşuludur. Önemli olan bu sürece herkesin olumlu katkı sunmasıdır.
 
 
ab_erdogmus@hotmail.com
 

YORUM ALANI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.