
“Silahların bırakılması” tartışmaların odağında öncelikle PKK ve bunun üzerinde Kürt meselesi vardır. Kanaatime göre şiddeti sadece PKK boyutunda değerlendirmek yeterli değildir. İki asırdır Kürtler, kendilerine yönelik şiddetin muhatabı olmuşlardır. Resmi zevatın ifadesiyle PKK ile birlikte “29 Kürt İsyanı” gerçekleşmiştir. Şiddet çözüm olsaydı, yaklaşık yüz yıldır Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürtlere yönelik uygulamaları bir sonuç vermiş olurdu. Kürt isyanlarına dikkat çekenler, 29 isyanın da devlet tarafından kanlı bastırılmaya çalışıldığını görmeleri gerekir. Türkiye, yaklaşık yüz yıldır siyasal sorunlarına ve dünyaya “kışla penceresinden” bakmakta ve her sorunu silah ve şiddetle haledeceğine inanmaktadır. Ne yazık ki bugün hala darbe/şiddet yasaları ile yönetilen bir ülkedir Türkiye. Önceki başkaldırılarda olduğu gibi, PKK şiddetini de doğuran devletin bu yaklaşımıdır.
Unutmayalım ki Cumhuriyet ile birlikte Türkiye’nin doğusu (Şark), bir sürgün bölgesi ve açık hava hapishanesi olarak değerlendirilmiştir. Cumhuriyet’in tek partiye dayalı diktatörlük yılları tamamıyla bir terör dönemidir. Ayrıca 12 Eylül askeri rejimin Diyarbakır Ceza Evi başta olmak üzere, ülkenin bir bölgesinde uyguladığı terör, şiddet, işkence gibi insan haysiyet ve onuruyla bağdaşmayan uygulamalarını bilmeden, anlamadan Kürtleri ve PKK’yı doğru anlamak mümkün değildir. Öyle ise, şiddet iki taraflı olarak birbirini beslemektedir. Bu durumda, PKK şiddetine –haklı olarak-karşı çıkanlar, aynı duruşu devlet şiddetine karşı da sergilemeleri gerekmez mi?
Şiddet, Türkler kadar Kürtler tarafından da benimsenmiş, özümsenmiş bir kültüre dönüşmüştür. Bunun en önemli nedeni, milli/ulusal, etnik bilincin şiddet kültürü ile meşrulaştırılmak istenmesidir. Şiddetin ulus/milli bilincin oluşmasında etkili olmadığını söylemek mümkün mü? Bunun sonucudur ki, ulusçu/milli devletin, geleneksel ‘kan dökme’ politikasını, Kürtlerin de kendi ulusal mücadelelerinin bir yöntemi olarak benimsemesi iki tarafın da yararına olmamıştır.
Ulusal bilincin gelişmesinde ve Kürt sorunun uluslar arası platforma taşınmasında silahlı mücadelenin yararı olmadığını iddia etmek zordur. Günümüzün konjonktürel koşullarında şiddetin artık Kürt meselesine bir yararı olmadığı da ortadadır. Kişisel olarak, ulusçu/milliyetçi mücadelelerin ve şiddet kültürünün bir toplumu özgürleştireceğine inanmıyorum. Ancak buna inananlar için Kürtlerin fazlasıyla bedel ödediklerini hatırlatmak istiyorum. Silahlı mücadelenin çağın gerisinde kaldığını ve hak taleplerinde bir yöntem olmaktan çıktığını düşündüğüm gibi, Kürt halkının temel hak ve hürriyetlerini esas almayan bir çözüm yönteminin, toplumsal ve bölgesel barışı temin edeceğine de inanmıyorum.
Kürt sorunu şiddetten arındırılmadıkça, sorunu doğru bir zeminde tartışma ve çözme imkânı yoktur. Ayrıca Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi ancak şiddetin sona erdirilmesiyle mümkündür. Bu bağlamda Hükümet’in açılım politikaları çerçevesinde kurduğu diyalog ve müzakerelerin yarar sağladığı, kamuoyunun soruna geçmişten daha çok olumlu yaklaşmasından da anlaşılmaktadır. Bu nedenle de Başbakan R.T. Erdoğan ile Kürt siyasetinin sembol isimlerinden Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana arasında gerçekleşen görüşme büyük yankı uyandırmıştır. Leyla Zana’nın başlattığı bu diyalog sürecine bazı Kürt aydınlarının da “Artık Barış Gelsin” çağrısıyla destek vermeleri kuşkusuz çok önemlidir. Diyalog sürecinin daha da geliştirerek ve artırarak devamlı hale gelmesinde de yarar vardır. Fakat bu noktada sorulması gereken bazı sorular vardır: BDP’in yaşadığı zorluklar, cezaevlerinde tutuklu milletvekilleri ve Belediye başkanları, yüzlerce üyesi ile ödediği siyasi bedelleri ortada dururken silahsız siyaset talepleri ne kadar gerçekçidir? Şiddeti dışladığı bilinen, istikrarlı çizgisi ve sağduyu siyaseti ile etkin bir siyasetçi olan KADEP Genel Başkanı ve Diyarbakır Milletvekili Şerafettin Elçi’nin aylardır Başbakan ile görüşme talebine olumlu yanıt verilmemesi medya ve aydınların neden dikkatini çekmemektedir? BDP için“Terörü lanetlemedikçe ellerini tutmam/tokalaşmam” diyen Başbakan, Leyla Zana’ya aynı koşulu koymaması dikkat çekici değil midir?
Aynı toleransın BDP için gösterilmemesi aydınlar açısından aydınlatılması gereken bir durumdur. Görüşmede Öcalan’ın rolü bir soru işareti olarak durmaya devam etmektedir. Yakın zamanda Öcalan’ın tecridine son verilmesi ve Öcalan’ın sessizliğini bozması şaşırtıcı olmayacaktır. Bu durumda BDP’yi sorgusuz infaz edenlerin yaklaşımını merak ediyorum. Hangi gerekçe ile olursa olsun BDP’yi sürecin dışına itmek en azından demokratik siyaset açısından doğru değildir. TBMM’nde temsil edilen ve önceliği Kürt sorunu olan bir partinin Kürt meselesi tartışmalarında yok sayılması ise halk iradesini hiçe saymaktır.
Kimsenin niyet ve samimiyetini sorgulamaya hakkım olmamakla birlikte ifade etmeliyim ki Kürt sorununda bir “akıl tutulması” yaşanmaktadır. Kürt sorunu üzerinden yürütülen politikalar, bu yöndeki çabalar, bazı Kürt siyasetçileri ve aydınlarıyla kurulan diyalog ve işbirliği, Kürt sorununu çözmeye değil, PKK’yı tasfiyeye yönelik olmaktan öteye gitmemektedir.
Elbette PKK tabanı dâhil Kürtlerin makul çoğunluğu artık silahların susmasını istemektedir. Yine makul çoğunluk, PKK’nın siyasal sisteme dâhil olacağı bir yöntemle ancak silahlı mücadeleye son verilmesi gerektiğine inanmaktadır. Bu nedenle “Ya silah bırak ya da Kandil’e çekil” gibi “Teslim Ol!” çağrılarının Kürtler içinde bir karşılığının olmadığını bilmemiz gerekir. Ödenen bu kadar ağır bedellerden sonra, onur kırıcı, rencide edici çağrıların hiç bir önemi ve anlamı olmadığı artık ortadadır ve aynı nakaratın 30 yıldır sürdürülmesi sadece öfke ve nefrete hizmet etmiştir. Bunu anlamak için,14 Temmuz’da Diyarbakır’da yapılmak istenen BDP mitingine keyfi bir karar ile izin verilmemesi sonucu çıkan olaylarda güvenlik güçlerinin tutumu yeterlidir. Kürt sorunu nedeniyle milyonlarca seçmenin desteğini alan ve TBMM’nde grubu bulunan bir partinin Genel Başkan ve milletvekillerine panzerlerden tazyikli su ve biber gazı ile müdahale edilmesi, diyalog ve görüşmelere yüklenen anlamı ortaya koyması bakımından önemlidir, diye düşünüyorum.
ab_erdogmus@hotmail.com